Karaca Dağevleri’nde Bir Hafta Sonu

1693
0

 

Bu hafta sonunu çok yakınımızda ama doğanın kucağında geçirmek isteyince hemen kendimizi Yuvacık’a attık. Hava nasıl olursa olsun en doğru adreslerden biridir, Yuvacık. Kar, yağmur, güneş, hepsi için yaratılmış bir doğa harikası.

Sıcacık sobanın başında, aile gibi yakın ve samimi bir ortamda en renkli, cicili bicili bulgalovlardan birinde zamana meydan okuyup, bol oksijeni de bütün hücrelerimize hapsettik. Depo ağzına kadar oksijenle dolu olarak tekrar şehirdeki yoğun ve stresli yaşama geri döndük. 

 

 

Nasıl geçmiş, neler yapmıştık? Biliyorum meraktan çatlamaya aday duruma geldiniz. O zaman anlatmaya başlayalım.

İzmit merkezi geçince Yuvacık’a doğru ilerliyorsunuz. Yuvacık Barajı’nın yanından geçerken ‘’ su yükselmiş mi, azalmış mı? ‘’ diye bakıp yorum yaparak dar ve virajlı, ara sıra da eğime yenik düşüp aşağıya doğru kaymış toprak yolda ilerliyorsunuz. Karaca Dağevleri tabelasını görüp, yaklaştığınızı hissedene kadar bu böyle sürüp gidiyor.

En az ayda bir, olmasa da iki aylık süreyi aşmadan uğradığımız, evimizdeymiş gibi hissettiğimiz tesiste, daha arabayı park eder etmez gülümseyen yüzlerle sevgili Gülten ve Yılmaz karşılamaya geliyor. Evet burası bir aile işletmesi, zaten sizde hemen aileden biri oluyorsunuz. Bunaldığınız anda bir planınızda yoksa ilk aklınıza gelen yerde burası oluyor.

Buraya hafta sonu kafa dinlemeye, yoga yapmaya, ara sıra da kamp yapmayı düşleyen anne ve çocuklar geliyor. Anne ve çocuklar kısmı bizim hikayemiz. Hafta sonu dinlenmeler de! Henüz yogaya başlamadık.

Geçen sonbaharda bir hafta sonu anne ve çocuklarla kamp yaparak, birlikte keyifli zaman geçirmiştik. Tesisin yanındaki patikadan ormanın içine doğru yürüyüş yaptık. Çocuklar anneleriyle eğlenip, oyun oynadıkları için tarif edilemeyen sevincin içinde yüzüyorlardı. İnternetten uzakta, ellerinde teknolojik aletlerde olmayınca mutluluğun resmini bu kadar güzel çizemezdi, Abidin! Yaşamın yoğun temposunda birbirimizden ne kadar uzaksak, burada o kadar yakındık. Eğlendik, oynadık, yürüdük, güldük ve mutluyduk! Çünkü teknolojiden uzaktaydık, birbirimizle iletişim halindeydik. Biz teknolojiden ve internetten uzaktık ama burada internet var! Sadece biz aramıza almadık,  doğayı yaşamayı tercih ettik. Ve kaçan mutluluğumuzu birbirimize sarılarak, oynayarak yakaladık.

Dediğim gibi buraya gelince çok şeyde yapabilirsiniz, ya da aylaklık yapıp, hiçbir şeyde! En güzeli aylaklık sanırım. Bizde bu hafta biraz aylaklık yaptık.

 

 

Sıradaki soruyu biliyorum: ‘’Hangi mevsimde gelinir?’’. Buraya her mevsim gelinir. Kışın karlar altında tam kartpostallık bir tabloyu canlı canlı yaşarken, baharda her yer yeşillenir. Börtü böcekle kucak kucağa yaşarsınız. Yazın meyvelerle neşelenen ağaçlar, canlanan toprak ana gelecek seneye yeni ürünler vermeye ‘’and’’ içer. Ya sonbaharı? Onunda tadına doyum olmaz. Burası kestane cenneti aynı zamanda. Etrafta dolaşırken yere düşen kestaneleri dikenlerin arasından canın yana yana çıkarıp, yanında getirdiğin torbaya birer birer atarsın. İçeride çıtır çıtır yanan sobanın üstünde pişen kestaneyi yediğinde çektiğin ızdırabı bir anda unutur, tekrar çıkar torbayı ağzına kadar doldurursun. Etraf kestane ağaçlarıyla çevrili. Şanslıysan zamanında yetişir, nasiplenirsin. Çarşıda pazarda aldıklarına da benzemez. Ellerinle toplar lezzetine lezzet katarsın.

Havası temiz olunca iştahında bir o kadar kabarır, hayatında yemediğin kadar yemeğe yumulursun. Yenen nefis ev yemeklerinin ardından sobanın yanında mayışır kalırsın. Akşam olunca senin dışındaki misafirlerle tanışır yeni arkadaşlar edinir, ya sobanın başında ya da şöminenin karşısında bilemedin dışarıda ateşin yanında keyifli sohbet edersin. Ev sahibi Yılmaz’ın türküler geçidine sen de bir nağmenin kıyısından bucağından ilişir, keyfince eşlik edersin. Şanslı günündeysen yanında saz da olur, bir de çalan. O zaman keyfine diyecek yoktur.

Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan bir de bakarsın uyku vakti gelmiş hatta geçmekte, hemen ardından koşmaya başlar, cicili bicili renkli bungalovlarda ya da ahşap evlerden birine yerleşir, uykuyla buluşursun. Sabah kuş sesleri, köpeğin havlaması, horozun ötüşüyle uyanır, burada olduğuna inanamazsın. Nefis bir kahvaltının ardından biraz yürüyüşle ayılır, dönüşe hazırlanırsın. Uzun kıvrım kıvrım yoldan sonra trafiğin kucağına düşer, bu masalsı hafta sonu kaçamağının tadıyla uzunca bir süre mutluluk hormonu salgılayarak stresi, yoğunluğu, kargaşayı görmeden, hissetmeden  yaşarsın. Ne zaman enerjin tükenir, oksijende azalırsa tekrar aynı hikayenin kahramanlığına soyunursun, belki burası belki başka yer ama tek gerçek doğanın kendisi, doğal yaşamın kucağı…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz