Ege’nin Köyleri- Tire

1117
0

Ege’nin köyleri dediğimize bakmayın gezdiğimiz yerlerin kimisi ilçe, kimisi belde, kimisi gerçekten köy… Rotamızı görülmesi gereken yerler şeklinde dizince araya da ilçe ve beldeler de karıştı. Üç günlük gezimizde ilk günümüzün son durağı Tire’ydi.

Yerleşim tarzıyla Ödemiş’in kardeşi sayabileceğimiz, hem mimari olsun, hem de kültürel değerlerini koruyan şirin bir yer.

Ödemiş’in hemen yanı başında, İzmir’e de 80km uzaklıkta yer alan Tire, eski sokakları, sıcak kanlı, samimi insanı ve eşsiz lezzetleriyle gerçekten bambaşka güzellikte.  Güme Dağları’na kadar uzanan, dar sokakları, asırlık ağaçları ve renk renk evleriyle buralara gelmişken  görülmeye değer yerler arasına yazıverin.

Tarihe doğru uzanırsak;

Tire’ye, Bizans tarihçisi Pachmeres “Keşişler Yöresi”, Evliya Çelebi “Şehr-i Muazzama”, Katip Çelebi ise “Eski Taht Şehri” demiş.

Hem kültürü, hem de zanaatlarını koruyan yerlerden olan Tire’de ilk  akla iğne oyalı örtüler ve keçeler geliyor. Kültürel ve mimari olarak baktığımızda da tarih kokan sokakları, hanlar, hamamlar, camiler, türbeler, her yere nam salan sadece Salı günü kurulan pazarı, ot kavurmaları, karadutlu lor tatlısı ve meşhur Tire köftesi geliyor…

Gezilecek yerlere gelince;

Tire Müzesi ilk sırayı alıyor. Ancak pandemi döneminde kapalı olunca sadece uzaktan bakmakla yetiniyoruz.

Zengin bir tarihe sahip olan ilçenin müzesini her ne kadar gezemesek de biraz bahsetmeden geçmeyelim.

Tire Müzesi; Alay Parkı’nın hemen yanında tek katlı bir binada iki bölümden oluşuyor.  Arkeoloji bölümünde, M.Ö. 3500 ile M.S. 1100 yıllarına ait heykeller, mezar stelleri, lahitler, cam eserler, kandiller, sikkeler, bronz yağ kandilleri ve gümüş sikkeler sergilenirken, Etnografya salonunda ise tamamen yöresel kültürel değerler, yazı takımları, erkek ve kadın ceketleri, karyola örtüleri, çeyiz sandıkları, nalınlar, hamam tasları, gümüş kadın ziynet eşyaları, Avrupa kökenli olup Osmanlı Dönemi’nde kullanılan seramikler, savaş aletleri, Çanakkale seramikleri, tablolar, halılar, kilimler ve vitray pencereler sergileniyor.

Tire, tarihi dar sokaklarının güzelliği kadar hanları ve zanaatçılar çarşısında eski zanaatların hala dededen toruna devam ettiği ilçede özellikle Keçecilik pek meşhur.

Keçecilik, sanatını hala devam ettirenlerden birisi de Arif Cön. Kendisi, ilkokuldan beri dedesinin ve babasının yanında keçe ile içi içe büyümüş.  Bu mesleğin üçüncü kuşak temsilcisiymiş. Karadeniz Teknik Üniversitesi İşletme mezunu olan Arif Cön, dede mesleği bu işi yaz tatillerinde, hafta sonlarında, okulundan arta kalan zamanlarında babasına yardım ederek öğrenmiş. Keçe yapımında kendi dilini oluşturarak, geleneksel motiflerin dışında modern kullanım alanlarına hitap edecek biçimde keçeyi tekrardan yorumlamış. Ortaya çok güzel işler çıkarmış. Bu zanaatı yurdumuzda layığıyla yapanların başında geliyor.

Bizlere, dededen miras kalan bu mesleğin inceliklerini anlattıktan sonra uygulamalı olarak kısa bir de çalışma yapıyor. Kendisine miras kalan dükkanda çalışanlarıyla bizleri koruk şerbeti ve kahveyle ağırlıyor. Değişik fiyatlarda, değişik modellerde keçelerden yapılmış fular, şallar, çantalar ve birçok çeşit ürünlerden almadan dönmüyoruz.

Çarşı boyunca ilerlediğimizde yine yöreye has bir başka zanaatta nalıncılık. Yıllarını bu işe gönül vermiş amca dikkatimizi çekiyor. Ona doğru yönelince bize küçük bir zanaat gösterisi yapıyor. El emeği göz nuru nallınlar dizilmiş vitrine. İlgiyle izliyoruz. Ardımızda ustaları bırakarak çarşıdan çıkıyoruz.

Tire denilince bir de akla köfte geliyor. Burası tam bir lezzet köşesi. Hele birde yörenin zeytinyağıyla müthiş bir lezzet oluyor.

Bu günüde tamamlayıp, otelimize dönüyoruz. Yarın farklı köylerde dolaşacağız…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz