Bir Gün Efes’te

1305
2

İki bin beş yüz yıl önce Ephesos’ta  bir gün, Herakleitos’un dudaklarından dökülür :

” Aynı ırmağa girenlerin üstüne hep başka sular akar. ”. 

Tıpkı Herakleitos’un dediği gibi Efes (Ephepsos) hep değişimlerin kenti olmamış mıdır?

 

 

Yolum ne zaman Selçuk’tan geçse bir anda kendimi bulduğum yerdir, Efes… Hangi mevsim olursa olsun farklı güzellikte karşılanıyorum… Girişte dizilmiş hediyelik eşya satıcıları, çevredeki faytoncular her seferinde kendilerine doğru çeken bir seslenişle yaklaşırlar, hiç değişmeden…

 

Tur otobüslerinden inenler gruplar halinde  dizilirler.  Uzun bir kuyruğu aştıktan sonra antik kente yolculuk başlar. Çevrede her dilden etrafa savrulan kelimelerin arasında, kulaklarda tatlı tınıyla, saatler iki bin yıl geriye alınıyor gibi dalıyoruz bu kente.  Zaman tünelinde  geçmişe doğru sürükleniyoruz. 

Şehir Helenistik dönemde bu bölgeye taşınmış, bugünkü planı da M.S. üç yüz yıl içinde şekillenmiş.  O dönemlerde  Anadolu’nun en önemli şehirlerden de birisiymiş .

 

 

Kentin karakterini iki önemli unsur şekillendirmiş, kozmopolit zenginliği  ve ana tanrıça kültü. Tarih boyunca iki şeye emek ve sermaye harcanmış. Birincisi koruyucusu Ana Tanrıça Artemis, ikincisi bereketli ve tehlikeli Menderes olmuş. Kentte harika tapınaklar ve en güzel kiliseler Ana Tanrıça’ya adanmış.

 

 

Yurdumuzda hafızalara kazınmış en meşhur kalıntı Celsus’tur.  Gezimize buradan başlıyoruz. Dünyanın en güzel  kütüphanesi de burası!

Ephesos varlığını sürdürebilen en eski antik kent ancak son dönemlerde yavaş yavaş yitip gittiğini düşünüyorum. Farklı zamanlarda şöyle bir  uğradığımda   gelişen değişimi de rahatlıkla gözlüyorum. Bazen var olanın bir sonrasında olmadığını görünce de hüzünleniyorum…

Binlerce yıl bu topraklarda kurulan kent devletleri konumlarını Ephesos’a göre şekillendirmiş. Bugün nereyi gezersek gezelim Ephesos’tan izler bulacağımıza inanıyorum. 

Binlerce yıl önce kanalizasyon sistemini oluşturmaları ve düzenli kent  algısını geliştirmeleri de biraz daha önemini artıyor.

 

 

Hadrianus Tapınağı’nın kabartmalarına bakarken yüz ifadeleri, yamaç evlere ulaşırken kat edilen yolu , Odeion’un dehlizlerine girip çıkmak veya tiyatronun basamaklarını birer birer adımlamak hepsi ama hepsi bir düzen içinde yerini koruyor. Kent yaydığı enerjiyle ziyaretçilerini farklı bir boyuta taşıyor. Sanırım özgürlük burada herkese bahşedilmiş. Saatlerce bir heykelin karşısında kalmak, hayaller aleminde dolaşmak… ”Bunların hepsini başka antik kente de yapmak mümkün !” diyenlerin seslerini duyar gibiyim. Size tek cevabım var, ”Yanılıyorsunuz!”.

Birbirini kesen geniş mermer caddeler; caddelerin etrafını süsleyen tapınaklar, evler, çeşmeler, yaşam alanları labirent gibiler. Boşlukları doldurmuş agoralar, süslü kapılar ve anıtsal hamamlar ile şehri tamamlayan bir oyun parkı gibi…Bir gün yetmiyor gezmeye. Daha fazla daha fazla uğramalı bu kente… Tarihe, sanata, geçmişe yumuşak dokunmalı. Yitirmeden, tüketmeden, koruyarak sevmeli bu kenti ve diğerlerini…

2 YORUMLAR

gezilecek yerler için bir cevap yazın İptal

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz