Galata’da Yükselmek- Galata Kulesi

1895
0

İstanbul deyince aklıma kuleler gelir

Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır

Ama şu Kız Kulesinin aklı olsa

Galata kulesine varır

Bir sürü çocukları olur

İstanbul deyince aklıma…

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun ‘’İstanbul Destanı’’yla başlayalım, İstanbul’un en güzel yerinde Galata Kulesi’nde dolaşmaya ya da yükselmeye diyelim…

Dünyanın en eski kulesini dolaşıyoruz. Geçmişi bir fener kulesi olarak 528 yılına kadar uzanıyor. Ardından 1204 yılında IV. Haçlı seferiyle geniş çaplı tahrip olan kule, 1348’de tekrar yığma taşlar kullanılarak yükseliyor semaya doğru. Bu sefer Cenevizliler tarafından can buluyor. Cenevizliler, burayı mesken edinerek etrafını da surlarla çeviriyorlar.

Galata Kulesi, 1445- 1446 yılları arasında Osmanlı’nın egemenliğinde yeniden şekilleniyor.

17. yüzyılda IV. Murat Dönemi’ne gelindiğinde karşımıza, adını bilinçaltımıza kazıdığımız Hezarfen Ahmet çelebi çıkıyor. Kuleden, kendince tasarladığı kanatlarıyla iki kıta arasında uçmayı başarıyor.

Kule, birçok defa Beyoğlu’nu yakıp yıkan yangınlardan nasibini alarak büyük bir bölümü tahrip oluyor. 1965’te başlayıp, 1967’de bitirilen son onarımla bugünkü halini alıyor.

Yerden, çatısının ucuna kadar olan yüksekliği 66,90 metre, duvar kalınlığı 3.75 m, iç çapı 8.95 m, dış çapı da 16.45 metreyi bulan kulenin yapısı statik hesaplamalara göre ağırlığı yaklaşık 10.000 tonu buluyor.  Gövdesi de işlenmemiş moloz taşıyla çevrili.

Kulenin altındaki kanalda birçok kafatası ve kemik bulunmuş. Bir dönem burasının zindan olarak kullanıldığı biliniyor. Kulenin tarihinde bazı intihar olayları da kayıtlara geçiyor. 1876 tarihinde bir Avusturyalı, nöbetçilerin dalgınlığından faydalanıp kendini kuleden aşağı attığı söyleniyor. Bilinenler arasında öyle bir tanesi var ki hala yürekleri yakıyor.  Ünlü şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ın 15 yaşındaki oğlu Vedat 6 Haziran 1973 günü kuleden atlayarak intihar ediyor. En üzücü olanı da Vedat’ın elinde babasına yazdığı notta gizli. Bunun üzerine Oğuzcan ,

GALATA KULESİ

6 Haziran 1973, pırıl pırıl bir yaz günüydü,

Aydınlıktı, güzeldi dünya,

Bir adam düştü o gün galata kulesinden.

Kendini bir anda bıraktı boşluğa;

Ömrünün baharında, bütün umutlarıyla birlikte paramparça oldu.

Bir adam düştü galata kulesinden;

Bu adam benim oğlumdu gencecikti Vedat,

Işıl ışıldı gözleri, içi

Diye uzayıp giden ‘’Galata Kulesi’’ adlı şiiriyle içindeki acıyı kelimelere döküyor.

Sabahın ilk saatlerinde açılışına biraz zaman varken, önündeki kalabalığın ardına diziliyoruz. Burası günün her vakti kalabalık. Gelen turistlerin en çok merak ettiği, yükselmekten keyif aldığı yer. İstanbul, dört bucaktan kanatlarımız altında. Giriş ücreti, diğer yerlere göre biraz yüksek olsa da değer, bir değil birkaç kere gelmeye. Bileti alınca kapıdaki görevli belli sayıya göre asansörle çıkışa izin veriyor. Seyir terasının bir altında duruyor asansör. Birkaç basamakta yükselip, bir kişinin ancak hareket edebileceği balkondan etrafı turlayarak İstanbul’a bir kez daha aşık oluyoruz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz