Zeus’un Adası Naxos

1973
0

Bu yaz üç adayı dolaştık. İlk adamız Naxos. Adını ‘’Zeus’’tan alan dağı ile binlerce yıllık geçmişe uzanan Naxos, Kiklad Adaları’nın en büyüğü, sadece Kiklad Adaları’nın  değil, Ege’nin de en büyük adası ve diğerlerden biraz da farklı. Farkı gelince anında hissediyorsunuz. Genel açıdan baktığımızda üzülerek söylüyorum,  Yunan ada kültürünü burada çok fazla göremiyorsunuz.  Daha çok çocuklu ailelere yönelik tatil adasına dönüşmüş. Ha, ‘’burayı neden seçtiniz?’’ derseniz, uzun kumsallarının çekiciliğine kapıldık, derim…

Naxos’a, Pire’den kalkan feribotla geliyoruz. Yolculuğumuz yaklaşık dört saat sürüyor. Bu süre seçtiğiniz feribota göre değişiyor. Bazen uzuyor, bazen de kısalıyor. Adaya gelince ilk adımı, Chora’ya yani Old Town’a atıyoruz. Adanın en kalabalık yeri ve aynı zamanda merkezi burası. Konaklamak için tabi ki burayı seçmiyoruz. Gelmeden önce minik araştırma yapıyoruz, buraya yakın ama merkezin dışındaki otellerde tercihimizi kullanıyoruz. Kalabalığın içinden uzaklaşıp, Agios Gergios Plajı’na yakın şirin butik otelde yeşilliğin, sessizliğin, üzüm bağları ve nar bahçelerinin  arasında bir hafta geçiriyoruz.

Kaldığımız yer plaja 50, merkeze 500 metre mesafede küçük bir aile işletmesi. Plajın kıyısında cafe ve barlarda yer alıyor. Gündüz plajlara hizmet veren işletmeler, gece eğlenip dinleneceğimiz hoş mekanlara dönüşüyor . Burada aynı zamanda su sporları da çok yaygın.

Bir haftalık tatilde  yan gelip yatıp,  güneşlenerek geçirmiyoruz, ara sıra  etraftaki tarihi ve doğal güzellikleri de keşfe çıkıyoruz. İlk sıraya adanın merkezini Chora’yı koyuyoruz.

CHORA ( OLD TOWN)

Chora (old town), hem adanın hem de eğlencenin merkezi, bu yüzden geceli  gündüzlü oldukça kalabalık. Tatilcileri, nefis liman manzarasıyla başlayan serüven, coşkun kalabalığın içine çekiyor. Gösteriler, danslar ve konserlerle gece uzayıp gidiyor.

Chora yani  old town ( eski şehir) bir kalenin etrafına kurulmuş.  Kale içinde yer alan bölümüne Kastro deniyor. Buraya, Frenk döneminin izlerini taşıyan Venedik kuleleri damgasını vurmuş. Bir tepede yükselen eski şehir olan Kastro, iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm kale içinde yer alırken, diğeri Ortaçağ’dan kalan ve kalenin hemen altında daracık sokaklardan oluşan  Bourgos burjuva mahallelerinden oluşuyor. Bir Mardin’de, bir de buradaki abbaralar yani kemerli dar geçişler büyüleyici. Hem gizemli, hem de mistik havası var . Miken döneminden kalma evler de gezenleri büyülüyor.

Aşağıya doğru inildikçe yüzlerce yıl yaz kış demeden adada yaşayan nakış, dokumacılık, seramik, taş, ahşap, gümüş ve altın işçiliği gibi el sanatları günümüze kadar ulaşabilmiş. Liman bölgesine geldiğimizde, mistik havadan çıkıp, coşkulu kalabalığın arasına karışıyoruz .

Birazda köylere doğru süzülelim dediğimizde, adanın ne kadar büyük  olduğu bir anda aklımıza geliyor. Bu nedenle birçok köyü var. Hepsini gezmesek de birkaç tane yakın köyü seçiyor ve  aynı zamanda ortaçağdan kalma Halki’yi ilk sıraya koyuyoruz.

HALKİ

Küçük ve sevimli bir köy olan Halki, ağaçlar ve  asmalarla gölgelenmiş meydanındaki geleneksel tavernaları, Venedik kuleleri, art-nouveau evleri ile çok fotoğrafik bir köy. Sokak aralarında dolaşıp, cafe veya tavernada geçen bir iki saatlik serüven  yeterli.

Burası aynı zamanda yürüyüş ve tırmanış severlerinde köyü. Manzara seyrederek Potamia’dan başlayıp, Flerio – Kourounohori ve Melanes rotasını izleyerek 90 dakikada Halki’ye ulaşılıyor. Burada yürüyüş için çok farklı rotalar var. Mesela; Halki’den başlayarak, 6 kilometrelik bir yürüyüş rotasını izleyip, hem köyü, hem de civardaki kuleler ve Bizans dönemi Ágios Geórgios Diasorítis Kilisesi’ni ve nefis manzaraları keşfedebilirsiniz. İsteyen trekking, isteyen araçla köye rahatlıkla ulaşıyor.

APİRANTHOS

Chora’dan 32 km uzaklıkta yükseklerde yer alan bizim de en çok sevdiğimiz adanın  ve listemizdeki diğer  bir köy Apiranthos. Tepenin  üzerinde dik vadiye hakim olan bir yere kurulmuş olan köy, ilk bakışta sıradan bir dağ köyü izlenimi verse de, köşesini bucağını dolaştıkça güzelliğinden etkileniyoruz. Ve burayı hepsinden daha çok seviyoruz. Apiranthos, aslında Naxos’un en güzel köylerinden biri. En önemli özelliği, Venedik mimarisinin izlerini taşıyan güzel taş konaklarının yanında, sokaklarını kaplayan beyaz mermerler ziyaretçileri adeta büyülüyor. Buraya ‘’Mermerli Köy’’ de deniliyormuş.  Köyün vadiye bakan yamacında kafe, tavernalar dizilirken, küçük meydanında yer alan  ağacın altına sıralanmış kafe ve restoranlar da yer alıyor.

APOLLO TAPINAĞI,

Naxos’a deniz yolu ile ulaşanların karşısına çıkan Portara adacığı, üzerindeki geçmişi M.Ö. 525’lere dayanan ve bir türlü tamamlanamayarak günümüze kadar ayakta kalmayı başaran Apollo tapınağı (Temple of Delian Apollo) ile tanınıyor. Tapınak, Naxos limanına dar bir geçit ile bağlanarak ziyarete açılmış. Her biri 20 tonun üzerindeki 3 dev mermerden oluşan kapısı, tüm heybeti ile her yerden görünüyor. Her ne kadar biz bu anı yaşayamasak da özellikle gün batımlarında adayı ziyaret edenlerin toplandığı adacık, denize batan güneşin gökyüzündeki renk oyunlarını izlemek için en mistik, en nefis yer.

ADANIN PLAJLARI

Yukarıda da söylediğim gibi Ege’nin en güzel birkaç plajının  burada olduğunu duyunca, deniz tatili düşleyen bizler yönümüzü buraya çevirdik.  Upuzun kumsalları, ışıl ışıl denizleriyle Naxos, tıpkı Paros’ta olduğu gibi tatlı bir meltemin esintisini birkaç plajında kucaklayarak, gelenleri ağırlıyor. Bu nedenle bu iki ada  Naxos ve Paros en çok su sporlarını sevenlerin yeri oluyor.

Ada oldukça büyük ancak plajları belli bir bölgede toplanmış. Bunun nedeni  adanın doğu ve kuzey kısımlarının kayalık olması. Asıl serinleyeceğimiz ve keyifle denize gireceğimiz plajlar,  adanın batı ve güneyinde toplanmış.

Agios Gergious Plajı, aynı zamanda bizim konakladığımız otele yakın olan plaj. Plajın etrafı cafe ve barlarla çevrili. Gündüz plaj keyfi, gece de barlarda denizin tatlı şırıltısıyla güzel bir akşam geçiriyorsunuz. Biz kaldığımız her gece merkezden çok buraları tercih ettik.

‘Mikri Viglia’ bir diğer plaj, adanın su sporları merkezlerinden de birisi. Chora’nın hemen dışında olduğu için ulaşımı en kolay plaj. Plaj boyunca büfeler, tavernalar ve su sporları için ekipman kiralayan işletmeler yer alıyor. Genel olarak devamlı  rüzgarlı ve dalgalı bir denize sahip olduğu için bizim tercih etmediğimiz bir plaj oluyor.

Agios Prokopios ve Agia Anna Plajları ise Agios Georgious’dan sonra geliyor.  Bu iki plajda merkeze 6 km uzakta yer alıyor. Eski şehirden kalkan otobüsler ile 15-20 dakikada ulaşıyorsunuz. İki plajda da kumsal  boyunca şemsiye ve şezlong kiralayan birçok işletme bulunuyor. Plajların yakınında birçok büfe, restoran ve taverna var. Plajların hemen arkasında pansiyon ve küçük otel seçenekleri de oldukça fazla. Deniz son derece berrak, temiz ve tamamen kumluk.

Plaka Plajı, Chora’ya  7 km uzaklıkta. Plaka, adanın en büyük plajı olmasına rağmen en işlek ve en düzenli plajı.  Kumsal hattı geniş ve kıyı boyunca şemsiye şezlong kiralayabileceğiniz onlarca   işletme var.  Plaj boyunca, yol tarafında büfeler, süpermarketler, tavernalar ve restoranlar yer alıyor. Deniz sakin ve tamamen kumluk. Denizin rengi, berraklığı ve temizliği inanılmaz güzel. 

Migri Vikla Plajı, 7 km’lik bir kumsal ve bir tepecik ile ikiye bölünüyor. Tepeceğin sağ tarafında kalan 1 km’lik kumsal,  Agios Georgious ile birlikte, adanın  rüzgar  ve kite sörfü için en uygun plajı. Dolayısıyla su sporları ile ilgili pek çok işletme kumsal boyunca sıralanmış.  Tepeciğin sol tarafındaki 6 km’lik kısım ise rüzgardan korunuyor ve deniz oldukça sakin. Çok uzun bir kumsal olmasına rağmen sadece tepeciğin yanındaki kısımda şemsiye ve şezlong kiralayan bir işletme var. Hemen arkasında  uygun fiyata yemek yiyebileceğiniz, küçük bir taverna sıralanmış.  Tepeceğin sol tarafında, ana plajdan görülmeyen ve  ancak 3-4 kişinin sığabileceği, gizli, küçücük bir kumsal  var. Deniz tamamen kumluk ve kumun cinsinden dolayı hem su bulanmıyor hem de deniz  o enfes  turkuaz  rengini alıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz