Antep’ten çıktıktan sonra yaklaşık bir buçuk saat mola vermeden ilerliyoruz. Bir yamacın kıyısında duruyor aracımız. Niye durduğunu, manzarayı görünce anlıyoruz. Karşımızda Rumkale ve biz onu arkamıza alarak uçurumun kıyısındaki kayaya doğru ilerliyoruz. İlk pozumuzu, ‘’ bana bir şey olmaz, düşmem ben’’ iç sesleriyle kayanın üstünde veriyoruz. Meğerse burası Antep’ten geliş yönünde ilk fotoğraflık mola yeriymiş. Etrafımızdaki gençlerin fotoğraf heyecanından anlıyoruz. Aşağıya doğru aracımızla ilerlediğimiz de kıyıda bekleyen teknelerden biriyle anlaşarak saklı cennete Halfeti’ye doğru yol alıyoruz.
Buralara birkaç defa yolumuz düşse de Rumkale’den hiç yola çıkmamıştık. Her gelişimiz Urfa’yla kesişince buraları sadece uzaktan seyrederek Halfeti’de dolaşmıştık.
Rumkale, Fırat Nehri ve Merzimen Çayı’nın kesiştiği yerden yukarıya doğru yükselen sarp kayalıklarla çevrili yüksek bir tepe üstüne savunma amaçlı kurulan bir kale aslında. 1838 de Rumkale’yi ziyaret eden Moltke’ye “kayalığın nerede bittiğini, insanların dokunuşlarının nerede başladığını söyleyebilmek çok zor” dedirtecek kadar doğayla uyumlu mimari özelliğe sahip. Şimdilik gezemiyor sadece uzaktan bakışıyoruz.
Önceliğimiz batık şehrin izini sürmek. Yolculuğumuz süresince yanımızdan ya bir ya da iki tekne geçiyor. Mevsimsel döngü zamanı havalar daha yeni yeni ısınmaya başladığından çok kalabalık değil. Şanslıyız! İlk mola yerimiz hemen hemen tamamı sular altında kalan Savaşan Köyü’ne doğru ilerliyoruz. Köyün tam karşı kıyısında çay molası veriyoruz. Hemen kıyıda ıssız köyden geriye kalan bir çardağın altında demli çayımızı içerken içimize bir burukluk çöküyor. Suyun altında kaybolan hayatları tam anlamıyla göremesek de suyun üstündekiler çoktan yalnızlığa terk edilmiş bile…
Issızlığın öyküsü 2000 yılında Birecik Barajının yapılmasıyla başlıyor. Ülkemizin yavaş şehirlerinden ( citta slow) biri olan Halfeti’nin %80’i sular altında kalmış bile. Ancak su üstünde kalan Halfeti’yi ve çevre köyleri görebiliyoruz. Gelenlerin en çok ilgisini, çoğu suların altında kalan ve su üstünde sessizliğe terk edilmişliğin öyküsü Savaşan köyü çekiyor. Tekne turlarının çoğunun rotası bu yönde. Köyde görülecek ana mimarinin çoğu sular altında olsa da, su üzerinde yalnızca minaresi görünen cami bu bölgenin simgesini oluşturuyor.
Halfeti, Şanlıurfa’ya bağlı bir ilçe olduğundan, iki farklı yönden gelerek gezilebiliyor. Geldiğimizde aynı anda hem Gaziantep’te hem de Şanlıurfa’da olabiliyoruz.
Halfeti, tekne turlarının başlangıç noktası olunca oldukça kalabalık. Her ne kadar yereli çoktan yeni Halfeti’ye taşınsa da kıyıdaki işletmeler hala aktif çalışıyor. Ziyaretçilerin çoğu öğle yemeklerini burada yiyor. Çay molaları burada veriliyor. Bu nedenle günün her saati özellikle yaz ve bahar aylarında oldukça kalabalık. Özellikle baraj gölünde yetişen Şabut balığı ana yemeği oluşturuyor. Bunun dışında Haşhaş Kebabı, Patlıcan Kebabı, Domatesi Kıyma Kebabı, Et Kuşbaşı çeşitleriyle teknelerdeki işletmeler yemek ihtiyacımızı karşılıyor.
Tekne turları, 1 saatle 2 saat arasında değişen sürelerde yapılıyor. Gezi rotası ise Rumkale’nin karşı kıyısından başlayan tekne turları önce Savaşan Köyü’ne sonra Halfeti’ye uğruyor. Halfeti’den bindiyseniz rota tam tersi oluyor. Her seferinde öncelik Savaşan Köyü, batık minare.
Gittiğim Halfeti’ye bu gözle görmemiştim . Bu ruhu yaşamak için tekrar gitmeli. Teşekkürler.
Tekrar gitmen dileğiyle, teşekkürler 🙂
Memleketime hoşgeldin..Ailece takipteyiz
Sağlıkla,sıhatle nice güzel yerler görmek dileği ile…
hoş bulduk 🙂 çok teşekkürler 🙂