Konya’ya 8 kilometre uzaklıkta, ‘’hadi, gelmişken bir günümüzü de burada geçirelim.’’ diyecek kadar da sıcak ve samimi! Biraz Kapadokya, biraz Şirince birleşince ortaya çıkmış Sille .
Konya merkezine çok yakın bu ilçe, gerek dokusu, gerek mimarisi ile Konya’dan oldukça farklı. 6000 yıllık bir geçmişi olduğu da söyleniyor. Eskiden bir Rum köyü olan Sille, mübadele yıllarında nüfusu azalmış, bir daha eskisi gibi de olamamış. Şimdi tekrar canlandırma telaşı ve bir o kadar da ilgiyle yeniden çekiciliğini kazanıyor. Tarihi geçmişine bakıldığında buralarda önce Romalılar sonra Bizanslılar yaşamış. O dönemde önemli geçiş yollarının üzerinde olan köyün önemi biraz daha artmış.
Köye girdiğimizde solda mağaralar, ortada akan sular, sağımızda ise kimi kurtarılmış, kimi yitip giden, kimisi de yeni yeni dirilmeye çalışan, geneli iki katlı olan evlerden oluşuyor. İlk soluklanma molasını yolun kenarında yer alan bir kafede verip, dereye karşı kahvelerimizi yudumluyoruz. Aylardan kasım olmasına rağmen hava yazı aratmayacak sıcaklıkta.
Köyü keşfetmeye Sille Karataş Camisi ile başlıyoruz. Tabi hemen ulaşmak mümkün değil, köye hakim olan tepede yer alınca önce yokuşu tırmanmak gerekiyor. Biraz soluklanarak önümüzde kıvrılarak yükselen yoldan ilerleyip camiye ulaşıyoruz. 1878 yılında yapılan cami, bir dönem terk edilmişlikten yıkılmaya yüz tutarken, şimdi restorasyon çalışmalarıyla köye hakim tepeden heybetiyle gelenleri karşılıyor. Tamamen ahşaptan yapılmış minaresi ilk dikkatimizi çekiyor. Daracık kıvrılan merdivenden biraz da ürkek halimizle tırmanıp, köyü şöyle bir kuşbakışı süzüyoruz. Ne şirin bir köye geldiğimizi işte o an anlıyoruz.
Köyün dar, taştan yollarında ilerlerken, aralarda kalmış evlerin sıcaklığını hissedip, ara sıra da köyün yerlisiyle selamlaşıyoruz. Yüzlerindeki tebessümden ilginin fazla olmasından gayet memnun olduklarını görebiliyoruz.
Köyde ilgimizi çeken ikinci yer ise Aya Eleni Kilisesi. Biraz daha köyün içinde olmasına rağmen mimarisiyle gelenlere kendini bir şekilde gösteriyor. Kilise M.S. 327 yılında Bizans imparatoru Konstantin’in annesi Helen’i tarafından yaptırılmış. Günümüzde dimdik, ayakta duran sayılı kiliselerden. Bahçesinde yer alan kafeterya da bir çay molası veriyoruz, yorucu tırmanışın ardından iyi geliyor. Sonra tekrar aşağıya doğru süzülüyoruz. Derenin kenarında yer alan çömlek atölyelerinde üretilen çömlekler etrafa dizilişiyle ilgimizi çekiyor.
İsteyenler kayalara doğru tırmanırken bizim grupta pek derman kalmamış. Ancak dar ara sokaklarda keşfedilmeyi bekleyen yapıları seyrederken, birkaç tane butik otele de rastlıyoruz. Özellikle birisi bizi cezbediyor. Keşke burada kalsaydık diye de hayıflanıyoruz. Size Sillehan Butik Oteli şiddetle öneriyorum. Yöresel mimariye sahip otelde göze hitap edecek kalitede köyün kültürel dokusuna uygun zevkle döşenmiş bir ortamda kalmayı düşleyin, ben çoktan başladım bile.
Köye ulaşımda çok kolay. Ya bizim gibi taksiyle gelip (dönüşte taksiyi biraz zor buluyorsunuz.) otobüsle dönersiniz. Belli aralıklarla Konya merkezden kalkan belediye otobüsü sık sık köye ulaşımı sağlıyor. Başka alternatif olarak araç kiralayabilirsiniz. Ulaşım için havaalanını kullandıysanız, en uygun ve güvenilir araç kiralama şirketine buradan ulaşabilirsiniz. Konya’ya kadar gelip Sille’yi görmeden sakın dönmeyin! Bu şirin köy sıcak samimi, havasıyla ziyaretçilerini bekliyor…