Gölyazı

1977
1

img_1344

 

Hafta sonu gelince, gidecek yer telaşına düşmeyin, bir de üstüne kara kara düşünmeyin! Hemen yüksek sesle fısıldıyoruz, GÖLYAZI, GÖLYAZI… Bursa’da yaşayanlar şanslı ancak yakın şehirlerdekiler de bir o kadar! Uzakta yaşayanlar siz; hani bir gün yolunuz buradan geçerse hemen yönünüzü çevirip, görmeden geçmemelisiniz. Gidince; “ben buraya daha önce neden gelmedim?” diyerek kendinize ince ince kızmalısınız!

Bir yarımadanın üzerine kurulu eski bir Rum köyü, Gölyazı… Şimdi sit alanı olarak korunaklı bir bölge haline gelse de, daha yapılacak çok iş var. Köye girdiğiniz anda diğer Rum köylerinde olduğu gibi bizi ilk yel değirmeni karşılıyor. Etrafı telle çevrili olduğu için uzaktan fotoğrafını çekmekle yetiniyoruz.

img_1256

Biraz ilerleyince karşımıza ilk kilise çıkıyor. 19. yüzyılda bölgede yaşayan Rumlar’ın yapmış olduğu, yarımadaya giden yolun  hemen yanında yer alan kilisenin Aziz Panteleimon Kilisesi olduğu tahmin ediliyor. Kilise günümüze kadar ulaşan, ayakta kalmayı başaran yapılardan biri. Bir dönem harabeye dönen yapı günümüzde Nilüfer Belediyesi tarafından restore edilip, kültür merkezi olarak tekrar hizmete açılmış.

img_1273

Yarımadanın hemen girişinde konukları yukarıya, sağa sola yayılıp,  yükselen dev bir çınar ağacı karşılıyor. Ada da bulunan birçok çınar ağacından en ilgi çekeni ve en yaşlısı  Ağlayan Çınar.  Yaklaşık 750 yıllık olduğu tahmin ediliyor. İçinde acıklı bir aşk hikayesini barındıran tarihi bir geçmişe de sahip. Rivayete göre birbirine kavuşamayan ve ölümün ayırdığı iki sevgilinin gözyaşları ağaçtan çıkan reçine…

Adaya ayak basınca meydanda yer alan çay bahçeleri karşılıyor bizi. Bir dinlenme molası verilecek yer de burası. Gün doğumundan çok batımının güzelliği ile duyduğumuz Uluabat Gölü’ne karşı keyif ise bir o kadar güzel oluyor. Zamanı olan günü burada bitirmeli. Fotoğraf tutkunlarının gözde yerlerinden biri olan Gölyazı,  göl kıyısına dizili teknelerin güzelliği, fotoğraflarında rengini, tadını değiştiriyor. Açıkçası hoş oluyor. Dönünce tekrar tekrar bakıp, hayran olmamak elde değil.

img_1338

Yürüyerek etrafını gezdiğimiz köyün kıyıya çekilmiş birbirinden değişik renklerde teknelerin büyüsünden azıcık uzaklaşıp; aralara, dar, eski sokaklara doğru ilerleyince günümüze kadar korunup gelen eski Rum evleriyle karşılaşıyoruz. Başımızı yukarı kaldırdığımızda da direklerde konuşlanmış leylek yuvaları gözümüze takılıyor. Leylekler, göç zamanı burada bir süre konaklıyor.

Ara sokaklarda dolaşırken tenekelere ekilen sardunyaların süslediği kapı önlerinde; hava güzelse el işi yapan ya da balık ağı ören kadınların yaptığı işten keyif alması; taze yakaladığı balığı satmaya çalışan balıkçının çabası; gelenlere kiraladığı teknesinden günlük harçlığını çıkaran esnafın mutluluğu her an yüzlerine yansıyor. Köyün ekonomisi balıkçılık, sandalcılık ve ev yapımı yiyeceklere dayandığı, etraftaki hareketlilikten anlaşılıyor.

img_1319

Gelince birkaç saatle bitmeyen, geceyi de geçirip, köy kahvesinde ahaliyle köyün geçmişini yaşayarak, sohbetin dibine vurmak gerekli. Kalmak için birkaç butik otel gözüme ilişiyor. Yemek için köylü kadınların maharetli elleriyle yapılan gözlemelerin tadına bakmadan, tutulan taze balığın kokusunu içinize çekmeden hatta yetinmeyip yemeden, günbatımında göl kıyısında batan güne veda etmeden dönmemeli.

Bu güzel köye, özel araçlarınızla gelmek için Bursa-İzmir yönünü takip edip, Uluabat Gölü tabelasından saparak rahatlıkla ulaşabileceğiniz gibi, Nilüfer İlçesi’nden kalkan minibüslerle de gelebilirsiniz. Her mevsim gidilecek köye bu hafta gitmenin tam zamanı…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz