8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle bu defa yönümüzü Varna’ya çeviriyoruz. Şehir yazın, Avrupa’nın ilgi odağı. Mart ayı böyleyse yazını düşünemiyorum. Otelimiz şehrin merkezinde ve sahile çok yakın. Yerleşir yerleşmez soluğu sokaklarında alıyoruz. Akvaryum olarak da bilinen sahil boyunca uzanan parkta, çılgın Karadeniz’in dalgaları kıyıya vururken, etrafta gezinen, spor yapan insanların oluşturduğu kalabalığa bir de biz ekleniyoruz.
Bulgaristan, savaşlarla tahrip olmuş ülkelerden birisi. Yıkılan bazı binaların yerine yeni binalar yapılarak, diğer Avrupa ülkelerinden mimari anlamda kopmadan, gelişmiş. Şehirde dolaşırken karşımıza çıkan bazı dükkanlar oldukça etkileyici; girdiğimizde, saatlerce çıkmak istemeyecek kadar da çekici. Sevimli satıcıların karşılaması ve ürünü sunuş şekli bizi oraya bağlıyor. Ülkeye özgün hediyelik eşyalardan satın alıp, sokaklara dönüyoruz. Bazı sokaklarda hummalı yol bakım çalışmaları var. Sanırım yaza hazırlık başlamış bile. Sokaklar bilindik tarzda tarihi eski binaların ve araya sıkışmış modern yapıların oluşturduğu bütünlükte, kaldırım kenarlarına dizili ağaçlarla süslenerek bir ahenk oluşturuyor.
Bir arkadaşımızın önerisine uyarak Bulgaristan’ın meşhur tatlısı ‘’Triliçe’’yi tatmak için önümüze ilk çıkan pastanede yerimizi alıyor, sokağa bakan bir masanın etrafına diziliyoruz. Tamamen modern tarzda döşenmiş mekanda seçkin müşterilerin yer aldığı da gözümüzden kaçmıyor. Fizikleri ve diksiyonları düzgün sempatik genç garson kızlar, etrafta dolaşarak gelen müşterilerle ilgileniyorlar. Masamıza yaklaşan garsonla kısa bir sohbetin ardından siparişlerimizi vererek, uzun ve yorucu yolculuğun ilk gününün geriye kalan saatlerini burada harcıyoruz.
Hava kararmaya başlayınca tekrar Varna’nın puslu havasında, sokak aralarında gezinerek şehri keşfetmeye çalışıyoruz. Bir yandan da otelimizi arıyoruz. Yanlışlıkla girdiğimiz ara sokaklarda, yolu bulma telaşımız bile bizi eğlendirmeye yetiyor.
Uzun ve dar sokak aralarını adımlamak, yeni tatları keşfetmek, yerli halkla aynı mekanı paylaşmanın keyfiyle otelimize gelerek geceye hazırlanmaya başlıyoruz. Varna’ya 30 km uzaklıkta Chiflika adlı bir yere gidiyoruz. Burası bir köy içinde kurulmuş ve adından anlaşılacağı üzere çiftlikten bozma bir restaurant. Tipik köy evlerinden oluşan çiftliğin iç kısmında bir avlu var. Evlerden bir tanesi müzeye dönüştürülmüş ve içinde yöresel eşyalar sergileniyor. Yerel dans gösterileri eşliğinde, muhteşem yemekleri yiyoruz. Dansçılardan sonra solist sahnede yerini alıyor. Müşterilerin çoğu Türk olunca araya popüler Tarkan şarkıları da sıkışıyor. Oyun havaları eşliğinde gece yarısına kadar eğleniyoruz. Sanki uzun yolculuğu yapanlar bizler değilmiş gibi eğlendikçe coşuyoruz. Mekan güzel, yemekler güzel, sunum güzel ve müzik güzel… Bir Dünya Kadınlar Günü kutlamasını daha bitirerek yaklaşık yarım saat süren yolculuğumuzun ardından otelimize geliyoruz. Gecenin kalan bölümünü otelin diskosunda geçiriyoruz. Mekan oldukça kalabalık ama manzara müthiş. Bütün Varna ayaklarımızın altında, ışıl ışıl… Bu saatte casinolar, diskolar tıklım tıklım dolu. Kısaca eğlence dorukta !
Ertesi gün bütün yorgunluğu atmış, rahat bir şekilde uyanarak güne başlıyoruz. Sabah otelden ayrılınca bizi yerel rehber karşılıyor. Tarihi Varna turuna başlıyoruz.
Varna’da, sahil boyunca, “Deniz Parkı (Sea Park)” olarak da bilinen çok geniş bir park alanı bulunuyor. Parkta akvaryum, açık hava tiyatrosu, “Donanma Müzesi”, “Dolphinarium”, “Hayvanat Bahçesi”, ünlülerin heykelleri ve diğer binalar yer alıyor. Bizde akvaryuma doğru ilerliyoruz. Deniz Parkı’nın içi geceli gündüzlü kalabalık. Gece geç saatlere kadar özgürce gezilebiliyor. Varna’nın halka açık plajları, Deniz Parkı’nın alt bölümünde yer alıyor. Bu bölümde yer alan restaurantlar, barlar, cafeler her zaman tıklım tıklım dolu. Kumsaldaki barlarda canlı müzik eşliğinde geceleri güzel vakit geçirilir. Bizim bunları yapacak zamanımız olmadığı için sadece bakmakla yetiniyoruz.
İlerlediğimizde karşımıza Osmanlıdan kalan birkaç eser çıkıyor. Şehir II. Murad komutasındaki Osmanlı ordusunun 1444 yılında Macaristan ve Lehistan Krallıklarının başını çektiği Haçlı Ordusu’na karşı zafer kazandığı Varna Muharebesi ile Osmanlı’ya geçmiş. Daha sonra 1878 yılında Berlin Antlaşması ile özerklik kazanan Bulgaristan Prensliği’nin topraklarına katılmış. Bu devletin 1908 yılında bağımsızlığını ilan etmesiyle tamamen Türk egemenliğinden çıkmış.
Varna’da gezilecek yerler arasında Roma Hamamı, Arkeoloji Kompleksi, Bazilika ve Katedral’de bulunuyor. Varna’da tarihi eser sayısı sınırlı ve gezilecek yerler yürüyüş mesafesinde olduğu için “Catedral of Assumption” şehrin simgesi ve Sofya’daki Katedral’den sonra ülkedeki en büyük katedral olduğu için yönümüzü o tarafa çeviriyoruz. Yolda yürürken kadınların ve erkeklerin ellerinde demet demet çiçekler görünce bir hoş oluyoruz. Dünya Kadınlar günü olunca çiçek alan hanımlar ve onları mutlu etmek isteyen beylere sık sık rastlamak, alışık olduğumuz durumun dışında olunca sadece uzaktan imrenerek bakıyoruz.
Ana caddeye bağlanan yola çıktığımızda, karşıda heybetiyle bizi Katedral karşılıyor. Katedral, Osmanlılara karşı özgürlük mücadelesinde hayatlarını kaybeden Rus askerlerinin anısına, Varnalılar tarafından yaptırılmış. Katedralin giriş kapısının bulunduğu caddenin karşı tarafında “Saat Kulesi” yer alıyor. Şehrin alışveriş merkezi Saat Kulesi ile deniz kıyısı arasında kalan alana yayılmış. Şehrin bu bölümünde küçük kiliseler, Roma kalıntıları ve müzeler yer alıyor. Şehirdeki en önemli müze Katedral’e deniz tarafından bağlanan “Maria Luiza Bulvarı” üzerinde yer alan “Arkeoloji Müzesi’. Müze, Varna ve civarından çıkarılan eserlerle dolu çok geniş bir koleksiyona sahip. “Belediye Binası” da müzeye oldukça yakın. Katedral’den sonra kısa Varna turumuzu tamamlayıp, yönümüzü Balçık’a çeviriyoruz. Bekle bizi Balçık geliyoruz…