İlk defa bir İskandinav ülkesindeyim. Aylardan Haziran ve tam ortasında bir zamana denk gelişiyle beyaz geceleri de yaşayacağımız günlerdeyiz. Beyaz , uzun bir türlü bitmeyen gün aynı zaman da. Saat gece yarısında ancak hafif kararırken bizim alışkın olmadığımız durum halleri.
Şehre Ulaşım; çok kolay Thy veya Pegasus’un yapmış olduğu kampanyaları takip edip, birde sıcak aylara denk getirdiğinizde mükemmel bir gezi yaşıyorsunuz. Kuzeyde kalmasından dolayı genellikle soğuk bir iklime sahip, bizim gibi şanslıysanız sıcak hava da dolaşır, şehrin tadını çıkarırsınız. İstanbul’dan yaklaşık 3 buçuk saat süren uçuşla şehrin göbeğine, Kopenhag Havaalanına inersiniz.
Şehir özgürlükler şehri… Refah seviyesi yüksek olduğu gibi yemeden içmeye, giyimden gezmeye her şey ama her şey çok yüksek. Bunlara da hazırım diyorsanız o zaman başlıyoruz gezmeye.
Konaklama; için şehirde çok seçenek var ancak fiyatlar el, biraz da yürek yakıyor. ‘’Ne yapmalı gitmeyelim, görmeyelim mi?’’ demeyin hiç! Her zaman bir seçenek var. Bu sefer şehrin merkezinde ve bizimde ilk tecrübemiz olan hostel kültürüyle tanışıyoruz. Uzun araştırmalar sonucunda diğer hostellere göre fiyatı biraz yüksek olsa da otellerden oldukça ucuz ve cıvıl cıvıl, dünyanın her köşesinden gelip aynı amaç için bir arada olduğumuz gençlerle konaklama mekanımızda buluşuyoruz. Dört kişi olunca özel (Privite) oda ayarlıyoruz. Kaç kişilik isterseniz her keseye göre fiyatlandırmayla konaklama mevcut. Kahvaltı isterseniz eğer her sabah konaklama ücretinin dışında ücret ödeyerek mekandan hizmet alıyorsunuz. Konaklama için merkezi yer seçilmiş olunca yoruldukça hemen ulaşıp soluklanma molaları verebilir, kısa süreli dinlenebilirsiniz. Bizim açımızdan kolay ve her yere yakın oluşu rahat etmemizi sağladı.
Şehir içi ulaşım; aracı olarak genellikle Amsterdam’daki gibi bisiklet ön planda yer alırken, otomobil, taksi ve metro diğer seçenekler arasında. Gezilecek yerleri önceden belirleyip ve konaklayacağınız yeri buna göre seçerseniz eğer bizim gibi her yere araç ihtiyacı duymadan, yürüyerek de ulaşırsınız. Kopenhag, diğer Avrupa şehirlerinden ister mimari olsun , ister yaşam tarzı bakımından en çok Amsterdam’ın benzeri gibi. İkizi kadar benzemese de ortak benzerlikleri çok.
Şehirde gezilecek yerlerin başında müzeler geliyor. Her şehirde en az bir müze gezimizi burada da devam ediyoruz. Kısıtlı üç günlük gezi programımıza bir müze yerleştirip Kopenhag Ulusal Müzesi’nde karar kılıyoruz. Kaldığımız yere oldukça yakın olan müze, zengin bir koleksiyonuna sahip, üç kattan oluşuyor. Neolitik dönemden başlayıp, insanlığın evrimleştiği ve medeniyetin doğuşuyla başlayan teknolojik süreçlerin izlerini adım adım burada sürüyorsunuz. En az üç saatinizi buraya ayırmanız gerekiyor.
Şehri daha yakından tanımanın bir başka yolu kanallarında dolaşmak. Bunun için Nyhavn’e gitmeniz gerekiyor. Nyhavn, kanalın kıyısına dizili birbirinden güzel ve farklı evlerin süslediği, şehirde en fazla insan cıvıltısının yükseldiği en güzel köşesi. Kanal turu, için teknelerde buradan kalkıyor. Eski şehrin etrafını çevreleyen kanalların arasında dolaşırken aynı zamanda yerel rehberde iki farklı dilde şehri size anlatıyor. Hava da müsaitse gezinin tadına doyum olmuyor. Yaklaşık bir saat süren turda kişi başı 80 kron ile gezebiliyorsunuz.
Nyhavn, şehrin en cıvıltılı ve en çok turistin dolaştığı yer. Kanalın etrafında dizili renk renk evler, farklı hikayeler yer alırken, özellikle 20 numaralı evde Danimarkalı ünlü yazar Anderson yaşamış. Çocukluğumuzu süsleyen ‘’Anderson’dan Masallar’’ burada yazılmış. Kibritçi Kız, Küçük Deniz Kızı vb. gibi ilk sırayı oluşturan hikayeler ve diğerleri…
Küçük Deniz Kızı demişken, Kopenhag’a gelip de sahilde yer alan deniz kızı heykelini ( Little Mermaid) görmeden dönmeyin. Küçük Deniz Kızı Heykeli’nin ilginç de bir hikayesi var. 23 Ağustos 1913 yılında açılışı yapılan heykel, bira üreticisi Carl Jacobsen’in Kopenhag şehrine hediyesi. Bronz ve granitten yapılmış ve günün her saati yoğun ilginin olduğu heykel, Hans Christian Andersen’in “Küçük Deniz Kızı” masalından esinlenmiş. Carl Jacobsen Kopenhag Kraliyet Danimarka Tiyatrosu’nda masaldan esinlenen baleyi seyredince karaktere aşık olmuş ve heykeltıraş Edvard Eriksen’den denizkızı heykelini yapmasını istemiş. Heykele balede deniz kızını canlandıran balerin değil, Eriksen’in karısı modellik yapmış. Küçük deniz kızı heykeli birkaç kere şiddet kurbanı olmuş. İki kere başını kaybetmiş, bir kere kolunu kesmişler ve üstüne boya dökülmüş. Her defasında Kopenhag Limanı’na gelen gezginlere elveda demesi için kurtarılmış ve yeniden yapılmış.
The Round Tower, dümdüz alana kurulu ‘’şehre birde ben yüksekten bakayım.’’ diyenlerin doğru adresi. Yüksek kuleye tırmanmakta oldukça kolay. Hemen anlatayım; alışılmış çık çık bitmeyen merdivenler kulenin hemen hemen en son katında yer alıyorken, diğer katlara çıkış için geniş, hafifçe eğimli kıvrıla kıvrıla tırmanarak ara sıra karşınıza çıkan ara katlardaki sergileri dolaşırak, verilen tırmanış molaları da gezinize ayrı bir tat katıyor. Çıkınca şöyle yükseğe bakarak, ‘’ demin ben burayı mı çıktım? ‘’ bakışı da atıyorsunuz. Kobmager Gade boyunca aşağıya doğru yürüdüğünüzde tasarım mağazalarına da göz atmanızı tavsiye ederim. Bir bakışınızla etkileneceğiniz çok hoş mağazalar yer alırken, ara sıra lüks giyim mağazalarıyla da karşılaşıyorsunuz.
Şehirde dinlenme molası verilecek ve yeşilin arasında huzuru bulacağınız yerlerden birisi de King Garden. King Garden aslında Rosenburg Kalesi’nin (Rosenborg Castle) bahçesi. Geniş bir alana yayılan ve halkın dinlenmek, piknik, yürüyüş her türlü aktiviteyi yaptığı alanda ister bahçesinde ister, kaleyi dolaşarak zamanınızı geçirebilirsiniz. Rönesans tarzında kraliyet ailesi için yazlık ev olarak tasarlanan yapı Kral Christian IV tarafından 1606 yılında inşa ettirilmiş, günümüzde kraliyet eşyalarının ve mücevherlerinin sergilendiği bir müze olarak da kullanılıyor.
Amalienborg Saray Kompleksi 1700’lerde inşa edilmiş ve Danimarka Rokoko tarzının en iyi eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Genel olarak “Amalienborg” olarak adlandırılan kompleks de, saray meydanının dört cephesine konuşlandırılmış, dört ayrı saray var, bunlar; misafir evi olarak kullanılan Moltke Sarayı, Levetzau Sarayı, veliaht prensin oturduğu Brockdorff Sarayı ve kraliçe ile eşinin oturduğu Schack Sarayı yer alıyor. Meydanın ortasında Kral Frederick V Heykeli, meydanın az ilerisinde de görkemli yeşil kubbesiyle gözden kaçması imkansız olan ve “Mermer Kilise” olarak anılan Frederik Kilisesi bulunuyor. Saray meydanında kocaman siyah tüylü şapkasıyla saray muhafızlarının nöbet değişimini seyredebilirsiniz. Saray muhafızları her gün Rosenborg Kalesi’ndeki kışlalarından çıkıp, Kopenhag sokaklarında yürüyerek Amelienborg Sarayı’na varıyor ve öğlen 12’de nöbet değişimi yapıyorlar.
Tivoli Bahçeleri’ne Disneyland tarzı tema parklarının atası da diyebiliriz. 15 Ağustos 1843’te açılmış ve dünyadaki en eski ikinci eğlence parkı olarak da geçiyor. Georg Carstensen tarafından kurulan Tivoli’ye, görkemli bir kapıdan giriliyor. İçinde çeşit çeşit ağaç ve çiçek, göl, kafe ve restoranlar, açık hava tiyatroları ve lunapark yer alıyor. Geceleri havai fişek gösterileri, yaz aylarında konserler, bale resitalleri ve pandomim gösterileri yapılıyor.
Kopenhag’ın göbeğindeki komün yaşam Christiania (Christianshavn ); öncelikle şunu söylemeliyim burayı gezmek için en az yarım gününüzü ayırmalısınız. Geniş bir alana yayılmış ve hala yaşamın devam ettiği bölge diğer yerlere göre oldukça farklı. Kopenhag’ın tam ortasında 1970’li yıllarda bir grup hippinin eski Amerikan üssüne yerleşerek, komün yaşamı başlattıkları ve hala devam eden yaşam alanı özerk bölge olarak kendi bayrağı olan bağımsız tek semtte de diyebiliriz. İki kanalın arasına kurulu bir tarafında huzuru bulabileceğiniz kanal boyunca aralıklarla dizili tek ya da iki katlı evlerin belli aralıklarla yer aldığını gözlemlerken, biraz içeriye doğru sızdığınızda yoğun kalabalığın arasına bir anda karışabiliyorsunuz. Düz yol boyunca yan yana devam eden evler, atıl durumda kullanımı bekleyen eşyalar, marketinden tutun şehirdekilerden farklı daha basit daha küçük değişik tasarım dükkanları, burada da hayat var dedirten kapı önü muhabbetleri, kenarda oynayan çocuklar, minik bahçesiyle uğraşan yerel halk, ilgiyle gezen meraklı ziyaretçiler, terk edilmişliği yaşayan yer yer yapılar yer alıyor. Rahatlıkla dolaşıp gönlünüzce fotoğraf çektikten sonra küçük bir alana yayılan, sınırlarından girdiğiniz anda farklılığı hissettiğiniz alanda asla çekim yapamıyorsunuz. Evet özgürce uyuşturucu satışının yapıldığı ve kullanıldığı bölge de burası. Özerk bölgenin kendine ait bayrağı da belli yerlerde hemen karşımıza çıkıyor. Çok fazla ilgili olmadığımız alandan uzaklaşarak coşkulu kalabalığın yer aldığı meydanda canlı müzik dinletisinin etrafına dizilmiş insanların arasına karışarak biraz müzik, biraz muhabbet ve serin içeceklerimizle meraklarımızı güdüleyip ayrılıyoruz, hem buradan hem şehirden.