Kaplıcalarıyla meşhur, yaz kış Akdeniz ya da Ege’ye giderken, kısa süreli dinlenme şehrimiz Afyon’dayız. ‘’Bir uğrayalım bakalım ne var, ne yok?’’ diyerek şehri keşfe çıkıyoruz.
Mis gibi sucuk kokulu eski çarşısında dolaşıyoruz. Sucuklar dizi dizi… Hangisinden alma karmaşası içindeyken, önümüze çeşit çeşit lokumlar da çıkınca tam yerine geldiğimizi anlıyoruz. Tabi hepsi bununla sınırlı değil, kaymaklı ekmek kadayıfını da unutmayalım! Kalorisi ne olursa olsun, gelip geçerken hiç sakınmadan yediğimiz tatların başında geliyor. Hele bir de vişneli olursa tadına doyum olmuyor. Neyse çok lezzete takılmadan, sucuk cennetinde dolaşmaya devam edelim.
Şehir küçük ancak etkisi büyük. Kurtuluş Savaşı’nda da önemli mücadelenin yapıldığı yerlerden birisi. Şehrin farklı yerlerinde verilen mücadeleyi simgeleyen anıtlarda yer alıyor. Şehre yapılan kültürel gezilerin başında Kocatepe ilk sırayı alıyor. Sonra Kütahya’ya doğru kahramanlık destanının yazıldığı yerler sırasıyla dolaşılıyor. Biz bu gezilerimizi daha önce yaptığımız için şimdilik şehri keşfe çıkıyoruz.
Şehre tepeden bakabileceğimiz en yüksek yere kaleye doğru ilerliyoruz. Buraya Karahisar Kalesi deniliyor. Hani dilimize dolaşan ‘’ Karahisar Kalesi yıkılır gelir, kakülü boynuna dökülür gelir…’’ diye devam eden türküde geçen kale burası. Kalenin etrafına dizilmiş tarihi yapıların yer aldığı sokakta ilerlediğimizde manzara biraz değişiyor. Zamana direnen ayakta kalabilenler çoktan yenilenmiş. Işıl ışıl da olmuş. Bazları işlerlik bile kazanıp, butik otele dönüşmüş. Kimisinde de satılık ya da kiralık ilanları asılı. Belli ki birilerinin el atması bekleniyor. Geriye kalanlarda çoktan içinde yaşayanların hikayelerini yazmaya başlamış.
Kale bayağı tepede. Evlerden uzaklaşıp bir o kadar da merdiven çıkarak zirveye ulaşıyoruz. Ama bu mücadeleye değiyor. Önümüzde nefis Afyon manzarası seyretmeye doyamayacak kadar güzel.
Eski şehir sadece ev ve kaleden oluşmuyor. Afyonkarahisar Mevlevihanesi kimin zamanında yapıldığı bilinmese de 13.yüz yılda kurulduğu biliniyor. Döneminde Konya Mevlihanesi’nden sonra gelen ikinci önemli dergah özelliğini koruyor. 2007 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek günümüze müze olarak kazandırılmış.
Şehrin bir başka özelliği ve güzelliği kaplıca cenneti olması. Şehre gelen ziyaretçilerin çoğu da kaplıcayı tercih ediyor. E, bizde geçmeyelim biraz şifalı sulardan faydalanmak istedik. Çevrede birçok otel var. Her geçen gün de çoğalıyor. Hepsi de birbiriyle yarışır durumda. Otellerden birine yerleşip, gündüz gezip akşamda şifalı sularından yararlanıyoruz.
Buraya asıl gelme amacımız yarışma. Yurdumuzda yaygın olan doğa sporlarından biri olan oryantiring yarışları için geliyoruz. Yarışma alanlarımız, kalenin etrafı ve şehrin dışındaki mesire yerleri.
Kalenin etrafını yarışda da dolaşınca turumuzu tamamlamış oluyoruz. Yarışmanın ikinci günü şehre biraz uzak Sinanpaşa’da, Akdağ Ormanları’nın eteklerinde yapılıyor. Yarış bölgesinde kalabalık sporcu kitlesinin yanında yerel halkında ilgisinin fazla olduğunu görüyoruz. Yörede tarımcılık da yapılıyor. Ekilen ürünlerin başında haşhaş geliyor. Hamur işlerinin büyük bölümüne haşhaş lezzet katıyor. Hele haşhaşlı katmerin tadına doyum olmuyor. Yörenin becerikli hanımları çoktan tezgahlarını kurmuş, hamurlarını mayalamış açmaya başlamışlar. Etrafa mis kokular yayılmaya başlamış bile. Bizde heveslenip, kendi hamurumuzu açıyoruz. Onlar kadar becerikli olmasak da yenecek kadar güzel oluyor. Bir yandan enerji depolayıp bir yandan da yarışmada harcıyoruz. Yarış bitince hızımızı alamayıp yönümüzü Frig Vadisi’ne çeviriyoruz.
Tarihte flütün mucidi Frigler, Ege göçleri ile Anadolu’ya gelen Eskişehir, Ankara, Afyon ve Sakarya vadilerini de içine alan bölgeye yerleşerek uygarlıklarını kurmuşlar. Frig Uygarlığı’nın izlerini burada sürmeye çalışıyoruz. Alan çok geniş olduğu için birkaç güne yayılan uzun soluklu yürüyüşlerle ancak keşfedilecek yerleri yarım güne sığdırmak biraz zor olsa da gezebildiğimiz kadarıyla yetiniyoruz.
Kayalardan oyulmuş basamaklı sunaklar, yer yer kaya tüneller, sarnıçlar, kabartmalar yer alıyor. Bir Kapadokya olmasa da onun tadında binlerce yıl öncesinin öyküleriyle beslenerek bölgeden ayrılıyoruz.
Afyon tarihi, kültürü, lezzet durağıyla gezilecek şehirlerden biri. En önemli özelliği şifa ve sağlık merkezi olmasından dolayı birçok kişinin uğrak yerlerinden. Şehri dolu dolu yaşayabilmek için bir haftayı ayırmak gerekiyor. Bizim gibi zaman kısıtlı gezginler de iki günle yetinmeye çalışıyor. Gelmek, gezmek çok kolay. Yeter ki ilk adım atılsın.