Bir Hıdrellez daha geldi geçti. Dilekler tutuldu, ateşler yakıldı ve üzerinden sırayla atlandı…
Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan Hıdrellez günü, Hızır ve İlyas Peygamber’in yeryüzünde buluştukları gün olması nedeniyle kutlanıyor. Hızır ve İlyas sözcükleri birleşerek halk ağzında hıdrellez şeklini almış. Yaygın bir inanca göre Hızır Peygamber hayat suyunu (ab-ı hayat) içerek ölümsüzlüğe ulaşmış, özellikle baharda insanlar arasında dolaşarak, zor durumda olanlara yardım eden, bolluk-bereket ve sağlık dağıtan, Allah katında ermiş, ulu birisi. Hızır’ın hüviyeti, yaşadığı yer ve zaman belli olmasa da aynı zamanda baharda vücut bulan taze hayatın da sembolü.
Hıdrellez kutlamaları genellikle yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılıyor. Yine bu törende, baharda yeşeren bitkileri, taze kuzu eti ya da kuzu ciğeri yeme adeti de varmış. Baharın ilk kuzusu yenildiği zaman sağlık ve şifa bulunacağına inanılıyorken; kırlardan çiçek veya ot toplayıp onları kaynattıktan sonra suyu içilirse bütün hastalıklara iyi geleceğine, su ile kırk gün yıkanılırsa gençleşip güzelleşileceğine de inanılıyor.
Hıdrellez gecesi, Hızır’ın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere feyiz ve bereket vereceği inancıyla çeşitli uygulamalar da yapılıyor. Yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılıyor. Ev, bağ-bahçe, araba isteyen kimseler; Hıdrellez gecesi herhangi bir yere, isteklerinin-dileklerinin küçük bir modelini yaparlarsa Hızır’ın kendilerine yardım edeceği de yaygın olan inançlar arasında.
Her yıl baharı karşılamak için yapılan eğlencelerden biri de Kakava Hıdrellez Şenlikleri, Mayıs ayının 5. ve 6. gününde Edirne’de kutlanıyor. 5 Mayıs günü akşamüzeri yakılan ateşle başlayan şenlik, 6 Mayıs gününe kadar devam ediyor. Kakava, aslında Romanlar’ın baharın gelişini kutladıkları bir bayram.
KAKAVA kısaca;
Şenlik demek,
Eğlence demek,
Sağlık, huzur, mutluluk dilemek,
‘’Vur patlasın, çal oynasın’’ diyerek, coşmak demek….
Nereden çıktı, bilinmez ama bence en güzel şenlik de burada. Artık her yıl baharı nerede karşılayacağımız belli oluyor; bizi ararsanız, buradayız!
Ateşin yakılışına ve etrafında yapılan ritüellere yetişemesek de gün daha aymadan biz de eğlenceye çoktan ortak oluyoruz. ‘’Madem yolumuz uzun’’ diyerek, önceden dileklerimizi hazırlayıp, gül ağacının altına da iki çiziktirince yolculuğumuza başlıyoruz.
Gecenin ortasında Edirne’ye, Sarayiçi’ne varıyoruz. Her yer ışıl ışıl ve bir o kadar kalabalık. Yurdun her köşesinden duyan, duymayan, baharı kucaklamaya, iki dilek tutup, müziğin ritmine kapılıp, kalabalığa karışarak eğlenmeye gelenlerle dolu. Bizde bu coşkun kalabalığın arasına karışıyoruz.
‘’Hojgeldiniz’’ kapısından geçince, önceden hazırladığımız dileklerin kabul olması dileğiyle, birer birer Tunca’yla buluşturuyoruz. Sonra davulun, zurnanın melodisine kapılıp, oynaya oynaya coşkun kalabalığın arasında ilerlemeye çalışıyoruz.
Güne renk katan, aslında Romanlar. Renk renk allı pullu kıyafetleriyle, bir o kadar da makyajla gün ışımadan etrafı aydınlatıyor. İki tıngırtıda hemen kıvrak danslarıyla eğlenirken, bir de fotoğraf çekmeye yeltenirseniz vay halinize! Hemen avuçlar açılıyor , ‘’ver bi beşlik be ya’’ sözleriyle başlayıp, vermediğinde de bir o kadar sağnak yağan kelime yağmuruyla öbür dünyada buluşmaya kadar uzayıp gidiyor.
Genci, yaşlısıyla eğlenceyi seven insanlar. Araya karışan, içlerindeki coşkuyu dışarıya çıkaran, uzaktan gelenleri de bir o kadar eğlendiriyorlar. Kısaca tam bir karnaval havası. Eğlencenin tadına doyamıyoruz. Sıkışıp, adım adım ilerlesek de bize bu coşkun kalabalıktan yansıyan enerjiyle neşemizden hiçbir şey kaybetmiyoruz.
Tunca’nın kıyısında kurulu sahnede kostümlü gençlerin dansı etrafındaki kalabalığa farklı bir enerji yayarken, ünlü ünsüz herkes burada anı kaydetme derdinde… Tanıdıkları görünce mutlu olurken, tanımadıklarımızla da bir müziğin ritminde buluşuyoruz…
Bazı kızların elinde söğüt dallarını görünce merak ediyoruz. Yaşanan coşkun kutlamaların bir parçası olarak; Sarayiçi’nde genç kızlar gelinlikli veya en güzel elbiseleriyle ellerinde söğüt dalları yürüyüş yaparlarmış. Bazıları şafak vaktinde günahlardan arınmak, zinde kalmak ve yılın bereketli, bolluk içinde geçmesi için nehrin sularında yüzer, daha sonra ellerindeki söğüt dallarını kapılarına asarlarmış. Biz yüzene tanık olmasak da ellerde söğüt dallarını çok gördük. Hatta, aracında çaldığı Roman havasıyla ailecek arabalarını söğüt dallarıyla süsleyenler olduğu gibi, başlarına taç yapıp dolaşanını da çok görüyoruz. Bu hafta Edirne şenlikle, dansla müzikle, Türkiye’nin her yerinden gelen coşkun kalabalığı ( yaklaşık 80.000 kişi deniliyor) ağırlıyor…
Mayısın 5’i akşamı ateşin yakılması ve içlerinden birinin Çeribaşı olarak seçilmesiyle başlayan etkinlik, 6’sının sabahında sona eriyor. Günün diğer saatlerinde şehrin farklı yerlerinde eğlence devam etse de biz eğlencenin tadına doyamadan törenin bitişiyle yavaş yavaş meydandan ayrılıyoruz. Nasılsa gelecek yıl yine burada olacağız.
Harika bir haftasonu şahane bir karnavaldı…..Rehberliğıniz ve ictenliğiniz için sonzun teşekkürler……
Gezileri güzelleştiren yol arkadaşlarıdır. Bu hafta güzel bir etkinliğe, neşeli yol arkadaşlarıyla katılmanın mutluluğunu yaşıyorum…Güzel, içten yorumun için çok teşekkürler… Sevgiler Fatma 🙂
Kakava şenlikleti için söylenecek her detayı oldukça güzel anlatmışsın. Edirne görülmesi gereken önemli şehirlerimizden gerek tarihi gerek halkı olarak.Tavsiye ediyorum👍
Çok teşekkürler Arzu, sevgiler… 🙂