Erzurum’da Gezilecek Yerler

3111
1

Bu sefer yolumuz biraz uzun… Yolculuğumuzun uzun bir süresini trende  geçiriyoruz.  Ara sıra karlı dağları, yemyeşil ovaları, şırıl şırıl akan bazen bir yerde birikmiş suları, şirin köyleri, ilçeleri, birkaç şehri de aşıp, Erzurum’a ulaşıyoruz. Çok heyecanlıyız, içimiz kıpır kıpır! Hemen ayak basma fotoğraflarının ardından konaklayacağımız yere yani öğretmenevine gidiyoruz. Burası, çok yıldızlı otel kalitesinde ve uygun fiyatla hizmet veriyor. Çalışanları da bir o kadar ilgili… Sonra sokakları keşfe çıkıyoruz. Kız kıza gezmelerimizin birisi daha gerçekleşiyor…

Gezip, Keşfettiğimiz Yerler ve Mekanlar Nereler?

İlk önce Erzurum’un en işlek caddesi olan Cumhuriyet Caddesi’ne sapıyoruz. Gezilecek yerler de bu caddenin üzerinde ya da yakının da! Neymiş, hemen Cumhuriyet Caddesi’ni buluyor, gezmeye başlıyoruz.

 

 

Bizi ilk karşılayan Erzurum Yakutiye Medresesi oluyor.  Etrafında çadırlar kurulmuş tam bir bayram havası. Oldukça kalabalık olunca rahat fotoğraf çekmesek de içini rahatlıkla dolaşıyoruz. Yapı olarak etkileyici bir mimariye sahip olan medreseyi, İlhanlılar zamanında Gazanhan ve Boluhan Hatun adına, Cemalleddin Hoca Yakut Gazani tarafından 1310 yılında yapıldığı söyleniyor. Selçuklu Dönemi mimarisinin önemli eserlerinden biri olan medrese, kapalı avlulu medreseler grubundan.  Burgulu minaresiyle de dikkat çekiyor. Güneyinde yer alan kümbette mezar bulunuyor. Müze 29 Ekim 1994’de Türk-İslam Eserleri ve Etnografya Müzesi olarak ziyarete açılmış. Müzede bölge kültürü ve sanatıyla ilgili eserlerde sergileniyor. Müzeye giriş ücretli, müze kartı geçerli…

 

 

Biraz ilerleyince Ulu Cami ve hemen yanında yer alan Çifte Minareli Medrese karşımıza çıkıyor. Ulu Cami’de namaz vakti olunca, burnumuzu Çifte Minareli Medrese’ye çeviriyoruz. Hemen caminin yanında yer alan medrese, Erzurum’un da simgesi haline gelmiş. Erzurum denilince ilk aklımıza burası geliyor. Yapılış tarihi, kimin yaptığı pek bilinmiyor ancak Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın  kızı Hundi Hatun tarafından yapıldığı söyleniyor. Her biri 26 metre yüksekliğinde rengaren çinilerle süslü birbirine benzemese de birbiriyle örtüşen yapısal özelliklere sahip iki minaresinden ismini alıyor. Taş işçiliğinin  en güzel şekilde işlendiği medresenin ana kapısından geniş bir avluya giriyoruz. Etrafında küçük odacıkların yer aldığı medrese de şahane görünümlü avlusunda dolaşmak daha çok zamanımızı alıyor. Değişik açılardan birbirinden farklı fotoğraflar mimari güzelliğin önümüzdeki yükselişinin de belgeli izleri oluyor.

 

 

Medresenin hemen karşısında kale yükseliyor. Bu nedenle yoldan karşıya geçiyoruz. Yolu daha önce bu şehirle kesişenler kaleyi pek hatırlamaz. Çünkü etrafı evlerle çevrili olduğundan biraz harap durumdaydı. Son dönemler de birilerinin el atmasıyla etrafındaki gelişi güzel yapılaşmalar yıkılmış,  kalede tamamen açığa çıkmış. Şahane bir yapı önümüzde yükseliyor. Karşısında yer alan medreseyle bir bütünlük oluştururken, etrafını seyretmek için merdivenleri tırmanıyoruz. ‘’Bütün Erzurum önümüzde’’ desem abartmış olmam. Manzara çok hoş ve etkileyici, hava da güzel ve bulutlarda fotoğraflarımıza renk katıyor.

 

 

Karnımız acıkınca bu bölgeden fazla uzaklaşmadan Çifte Minareli Medrese’nin hemen arkasında yer alan tarihi lokanta Emirşeyh’e gidiyoruz. Lokanta mı, müze mi, bir an şaşırıyoruz; çünkü binayı görünce vurulacaksınız. İnanın yemekten çok binanın güzelliği doyuruyor. 1950 yılında Nedim Usta’nın seyyar arabayla başlayan köftecilik serüveni tadından ve kalitesinden herkesin övgüyle bahsedeceği bir markaya dönüşmüş. Köfte, sunum, ortam şahane, yemekten ve orada oturmaktan vazgeçemiyorsunuz.

 

 

Yemekten sonra Menderes Caddesi’ni bulup, aşağıya doğru süzülüyoruz. Amacımız takıcıların yer aldığı Taşhan’ı bulmak. Çok fazla çaba da sarfetmiyoruz, hemen buluyoruz. Akşamüzeri olunca biraz telaş yapsak da açık olduğunu görünce rahatlıyoruz. Burası iki kattan oluşuyor. Giriş katı açık avlunun etrafına dizilmiş dükkanlardan oluşuyor. Her yerde öncelik oltu taşına verilmiş. Diğerleri de mevcut ancak buraya kadar gelince oltu taşı almadan dönülmemeli. Dükkanları dolaşın, fiyat araştırması yapın. Ufak bir kazıklanma yaşayabilirsiniz. Biz yaşadık, siz yaşamayın! Dükkanların hepsini olmasa da çoğunu dolaşın, üst katta daha çok dükkan olduğu gibi, arada da fiyat farkı var. Üst kattaki fiyatlar kulağımıza daha uygun  geliyor. Aldıklarımızın dışında aklımızın kaldıkları da oluyor, bir daha ki sefere diyerek kendimizi teselli ediyoruz. Birazda oltu taşından bahsedeyim; değerli bir taş olan oltu taşı siyah kehribardır. Kolay işlenebilen olduğu için takılarda kullanılıyor. Oltu taşından yüzük, küpe, kolye gibi süs eşyaları yapılırken, çoğunlukla tespih tercih ediliyor. Takı işçiliği babadan oğula geçen bir mesleğe dönüşmüş. 

 

 

Akşam olunca tarihi evleri dolaşalım biraz da eğlenelim, diyeceğimiz mekanlardan birine yani Eski Erzurum Evleri’ne geliyoruz. Burası da Cumhuriyet Caddesi’nde hemen bir ara sokakta yer alıyor. 18. Yüzyıldan günümüze kadar özelliğini koruyarak gelmiş olan 13 evden oluşan, eski ev dekorasyonuyla geçmişi günümüze taşıyan Etnografya Müzesi diyebileceğimiz bir yer. İçeride yemek yeyip, vakit geçireceğimiz bölümler yer aldığı gibi eğlenip türkü dinleyeceğimiz bölümde mevcut. Türkü dinleyeceğimiz bölüm evin en geniş alanında yer alıyor. Bu bölümde bir masaya oturup, türküler eşliğinde içeceklerimizi yudumluyor ara sıra da eşlik edip, müziğin ritmiyle oynuyoruz. Sanki o uzun yolculuğu biz yapmamış gibi eğlenerek dinleniyoruz. Sanatçının sesi muhteşem, türküler birbirinden güzel ve müzikle kendimizden geçiyor, hareketli müzikler de oynamaya doyamıyoruz. Gecenin yarısına kadar süren eğlenceden çıktıktan sonra sokakların kalabalık ve canlılığı şehirde yalnız olmadığımızı bir kez daha hissediyor. 

 

 

Ertesi günün ilk gezisi öğretmenevinin hemen karşısında yer alan Atatürk Evi’ne oluyor. Burası zamanında bir konak olarak yapılmış. 1915-1916 yıllarında Alman Konsolosluğu olarak da kullanılmış. Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışıyla başlayan süreç, Erzurum’a gelişiyle devam ediyor ve çalışma arkadaşlarıyla bu evde kalıyor. 52 gün kongre çalışmalarını sürdürdükleri şehirde, konak da tarihsel önem kazanmış oluyor. Üç katlı bina 1984 yılında Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmış.

 

 

Erzurum Kongresi’nin yapıldığı Kongre Binası’na doğru uzanıyoruz. Cumhuriyet tarihimizde çok önemli bir yere sahip olan bina, 1867 yılında yapılmış. 23 Temmuz  1919 tarihinde  gerçekleşen Erzurum Kongresi ile Cumhuriyet’in de temelleri bu binada atılıyor. Bina girişle birlikte üç kattan oluşuyor. Birinci katında Erzurum Kongresi’nin temsili salonu bulunuyor. O gün kongreye katılan illerden delegeleri gösteren harita bulunuyor.  Delegelerin fotoğrafları ve belgelerde bu bölümde sergileniyor.

 

 

Kongrenin bulunduğu cadde üzerinden Menderes Caddesi’ne doğru ilerlediğimizde solda peynircileri görüyoruz. Erzurum’un civil ve sağlık açısından koruyucu olan göğermiş peynirin (küflü tel peynir) yanında dut kurusunu da alarak yolumuza devam ediyoruz. Peynircilerin çoğu mevcutken, cağ kebabı yiyebileceğiniz Erzurum’un meşhur Koç ve Gel Gör kebapçıları da burada yer alıyor.

 

 

Yemek için bugün  başka mekanı seçiyoruz. Yaprak döneriyle meşhur Hacı Baba’dayız. Biraz bulmamız güç olsa da, aslında çok kolay bir yerdeymiş. Erzurum Emniyet Müdürlüğü’nün arka sokağında ve öğretmenevine de çok yakın. Mekan oldukça büyük ve işletme olarak mükemmel. Döner nefis, fiyatta uygun. ”Yemeğin üzerine tatlı gider.”, diyerek Muharremin Yeri’ne gidiyoruz. Hemen öğretmenevinin yanında, fazla yürümeden şehre ait lezzetleri birer birer tadıyoruz. Muharrem’in Yeri küçük bir dükkan oldukça temiz, çeşitte çok. Hepsinden ortaya karışık istiyoruz. Öncelik tabi ki yörenin en ünlü tatlısı kadayıf dolması sonra sırayla, incir tatlısı, kabak ve özel bir tatlıyı da seçerek yumuluyoruz. Üzerine de yeni demlenmiş çayımızla şehre veda ediyoruz. Çayın yanında kıtlama şeker ararsanız maalesef yok ama yine de keyfi büyük, zaman her yeri değiştiriyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz