Gezgin Ruhu

Yedi Tepeli Şehir, Plovdiv ( Filibe)

Geçmişi 4000 yıla dayanan bir şehir Plovdiv. Makedonya Krallığı, Trakya Krallığı, Bizans İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu derken, uzun süre de Osmanlı İmparatorluğu’nda kalan şehir, bize çok yakın ve tanıdık izler taşıyor. Geçiyorduk uğradık, iyi ki uğramışız.  Bulgarlar Plovdiv, bizde Filibe olarak biliniyor. Bu arada Bulgarlar pek Filibe denmesinden  hoşlanmıyormuş.

Bulgaristan’ın en büyük ikinci şehriymiş aynı zamanda. Sofya’ya çok yakın olan şehir, ülkenin eğitim ve kültür merkezi olarak da sayılıyor.

En çok vaktimizi Old Town denilen bölgede geçiriyoruz. Burada oldukça fazla tarihi yapı mevcut. Taşlı dar sokaklar, iki veya üç katlı ahşap konaklar. Tıpkı Safranbolu, Beypazarı, Göynük  gibi listemiz uzayıp gidiyor.

Şehir oldukça büyük ama Old town denilen bölge küçük. Zaten burası geziliyor. Bu nedenle şehirde uzun süreli kalmaya da gerek yok. Bir iki gün yeterli.

Roman Stadium ilk uğradığımız yer. 138 yılında İmparator Hadrian tarafından yaptırılmış. Döneminden günümüze hala aktif olan Antik Roma Tiyatrosu şimdi sanatsal etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Roma kalıntıları içerisinde ayakta kalan ve en önemli eser. Uğramadan geçmeyin! Giriş ücreti; tam 5 Leva, öğrenci 2 Leva olan antik tiyatro pazar günleri de açık.

Cuma Camii ya da Hüdavendigâr Camii (Dzhumaya Mosque) stadyumun hemen yanında yer alıyor. Murad Hüdavendigar tarafından tahminen 1367 yılında Petka Tarnovska Kilisesi’nin yerine yapıldığı söyleniyor. Mimari olarak Bizans mimarisini andıran cami, 1785 ve 1818 yıllarında depremden hasar görmüş, günümüze onarılarak ulaşmış.  Balkanların en büyük Osmanlı Camisi ünvanına  sahipmiş. Önünde oturup çay , kahve içeceğiniz mekanlarda yer alıyor.

Eski şehrin taşlı yolları, konakları arasında dolaşırken bizden manzaralar hoşumuza gidiyor. Camiyi geçip hemen sağa dönmemiz yeterli oluyor. Bu bölgeye araçla pek girilmiyor. Girenlerinde özel belgeleri var. Yapıların çoğu korunmuş ve oldukça bakımlı görünüyor. Özellikle bir tanesi var ki önünden geçmeden edemiyoruz. Lamartine’s House olarak bilinen bina Old Town Bölgesi’de Antik Roma Tiyatrosu’nun hemen yanı başında yükseliyor. Türk dostu Fransız şair Alphonse de Lamartine bir dönem burada yaşamış.

Sonra Old Town Bölgesi’nin paralelinde yer alan Kapana (The Trap)  bölgesine doğru yürüyoruz. Burası cafeleri, butikleriyle bizden bilindik manzaralara Kadıköy, Karaköy daha ne isterseniz orayı andıran ve  çoğunlukla  gençlerin boş zamanlarını geçirdiği hareketli bir bölge. Buradaki ara sokaklarda grafitilerin çokluğu da gözlerimize yansıyor. Gençlik bu işte!

Dediğim gibi şehirde gezilecek tarihi yerler old town bölgesinde yer alıyor. Bir günlük gezi bile yeterli oluyor. Bizde dönerken uğruyoruz, bir günlük zamanımızı bu şehre ayırıyoruz. İyi ki de ayırmışız.

Peki Plovdiv’e nasıl gelinir?

İstanbul Esenler Otogarı’ndan Metro , Alpar , Huntur, Has Turizm firmaları Bulgaristan’a giden otobüs firmaları.

‘’Aracımla giderim.’’ derseniz, belgelerinizin tam olması gerekiyor. Sınır geçişleri biraz zorluyor.

 

Kapıkule’ye ne şekilde  ulaşırsanız ulaşın en önemlisi kapıdan geçebilmek.  Bunun için vize gerekli.  Bulgaristan vizesi ya da 2012 yılından beri geçerli olan uygulamayla Schengen vizesiyle de  giriş yapılıyor. Yeşil pasaportlulara vize sorunu yok . Şanslılar!

Şehri en güzel gezmek için harita lazım. İndiğinizde ilk işiniz Knyaz Aleksandr Caddesinin başında yer alan  postanenin yanındaki turizm bürosundan bir şehir haritası edinmek olsun.

Şehirde  ücretsiz şehir turları (free walking tour) varmış. Bizim pek zamanımız olmadığı için tercih etmedik. Ama bir iki gün kalıp doyasıya dolaşırım diyenlere kaçırmayın derim.

Exit mobile version