Gezgin Ruhu

Yazı Başka Kışı Başka Güzel Çıldır Gölü’nün

Bu yoksulluk olmasaydı
Ben köyümden göçer miydim
Umutlarım solmasaydı
Ben köyümden göçer miydim

Geçinecek varım olsa
Okulum yollarım olsa
Hastanem doktorum olsa
Ben köyümden göçer miydim

Döndük, etkisi uzun süre üzerimizde kalacak. Ya, türkünün ezgisi, hala kulaklarımda!  ‘’Ne güzel bir gündü.’’ diye düşlüyorum.  Çıldır’ı, buzu, kızakları, atları ve kızakçıyı… Adı Tekin’di, yanık yanık söylemişti türküyü,  yüzünde hep bir tebessümle…

Düşlerimin şehriydi Kars. Ne yakından bir bağım, ne de uzağında bir yakınım var! Birden aklıma düşüverdi. En çok da Çıldır Gölü! Dondu mu, donmuş mu, donacak mı? Düşündüm durdum. Evet donmuştu. Gezimizin ikinci günün ilk yarısını Ani’ye, ikinci yarısını da Çıldır’a ayırdık. Ani’den, Çıldır Gölü’ne doğru yol alırken uçsuz bucaksız bembeyaz örtüyle bezenmiş yollarda ilerlerken gölün nereden başladığını anlamadık bile. ‘’Tuz Gölü’nden daha büyük diyor.’’, şoför. Aynı olmasa da onun kadar büyüklükteymiş. Tuz Gölü bugünlerde biraz küçüldü, geçmiş midir bilinmez. Bir gerçek var ki, güzelliği. Göl diye bir şey görmüyorsun aslında uçsuz bucaksız beyaz bir örtü önündeki.

 

 

Hiçbir canlıya da rastlamıyoruz. Ara sıra uçan kuşlar, bir de yolda hızla ilerleyen bizler. Gerisi sadece sessizlik. Biraz virajlı yol, gölün etrafını bayağı gidiyorsun. Göle yakın bir köy var. Orada da değişik yapıların olduğunu anlatıyor, şoförümüz. Dönüşte uğrayacağımızı da belirtiyor. Epeyce gittikten sonra bir anda kalabalığın ortasına düşüyoruz. Atalay’ın Yeri’ne getiriyor, bizi. Gölün kıyısında yemek yenip dinlenecek iki yer var. Biri Atalay’ın Yeri, diğeri Günay’ın Yeri.  Biz Atalay’ın Yeri’ni tercih ediyoruz. Epey kalabalık. Masa rezervasyonu yapıp, balık siparişimizi verip, hemen süslü atlarıyla önümüzde duran kızağa atlayıp kısa bir kızak turu yapıyoruz. Kızakçı oldukça neşeli, türkülerle gezdiriyor. Yanık yanık söylüyor. Videoya da çekmemi rica ediyor. Biraz gittikten sonra duruyoruz, alıyor eline makineyi başlıyor, bizi çekmeye. Çekimlerinde de oldukça başarılı. Tekrar türkülerle geri dönüyoruz.

 

 

Gölün ortasında bir kalabalık toplanmış, belli ki balık çıkaracaklar. Balıkçılar önce kazma ve küreklerle belirlenmiş olan yerlerdeki buzu kırıyorlar, sonra ki iş tamamen şansa kalmış. Haydi rastgele!..

Birazdan midemize indireceğimiz balık gölden çıkarılan özel bir balık, sazan. Oldukça büyük, kucağınıza sığamayacak kadar. Hazır balığımız da olmuşken hemen bize ayrılan masamıza yerleşiyoruz. İçerisi abartısız ana baba günü. Tanıdık biriyle gelmezseniz ya da önceden rezervasyon yaptırmazsanız ne balık yersiniz, ne de bir masaya yerleşirsiniz. O kadar kalabalık yani. Sazan kışın daha lezzetli oluyormuş, buralara kadar gelince yemeden dönmek olmaz, gelmek içinde en iyi zaman kış olsa gerek… Balık buzun altında yağlanıyor, lezzetine lezzet katıyor.

 

 

Nefis bir ziyafetten sonra tekrar dışarıya çıkıyoruz. Mis gibi havanın soğuğu yüzümüze çarpıyor. Gölün üzerinde tek kızaklar yok, aracına güvenen de ralli yapıyor.  Göl oldukça bereketli, 1959 metre yükselikte, rakımı yüksek olunca kışın aralıkta donmaya başlıyor. Bu süreç martın sonuna kadar devam ediyor. En fazla derinliğinin 40 metreyi bulduğu gölde yaklaşık 1 metre kalınlıkta yüzeydeki tabaka donunca üstünden tanker geçse, ralli yapsa bana mısın demiyor. O kadar sağlam! Nefis bir manzarası var, baharda da başka bir renge bürünüyor. Sular eridikçe renk turkuaza dönüşüyor. ‘’Bir de yazın gelin diyor.’’ yerlileri. ‘’Gölümüz her mevsim farklı güzel ancak yazın tadı da başka!’’ demeyi de unutmuyorlar. Haziranda gölün kıyısında ‘’Kaşar Festivali ‘’ oluyormuş. Gitmek nasip olur mu, bilinmez. Ruhumu da çaldı güzelliği, yazı da aklımı çalar her halde… Özlem birikmeden tekrar gitmeyi düşlemeli şimdiden…

Exit mobile version