Gezgin Ruhu

Pera’nın Haliç’e Açılan Kapısı – GALATA

Gündüz gerçek, gece bir rüya aleminde yaşadığımız yerde, bu sefer Galata’dayız. Önceki gezilerimize dair yazılarımızı da hemen aşağıya okumanız için koyalım;

İstanbul’un Öteki Tarafı – PERA ( BEYOĞLU)

Tasavvuf Adası – GALATA MEVLEVİHANESİ

Galata’da Yükselmek- Galata Kulesi

Galata’yı gezmeye başlayalım;

Buraya çıkmak için iki yol var, ya tünelle ya da yüksek kaldırımlardan yükseleceksiniz. Pera, gezimizde tüneli tercih ettiğimizden bu sefer yüksek kaldırımlardan yükseliyoruz.

YÜKSEKKALDIRIMLAR;

Önümüzde uzayan yokuşa sıralanmış merdivenlerden adım adım çıkıyoruz. Geçmişte, Rumların ‘’Skalakia’’ dedikleri Yüksekladırımlar, gelenin geçenin soluklanarak tırmandığı yer. Eskiden etrafını saran kirli dünyadan şimdilerde arınmış olan merdivenler, 1920’lilerin İstanbul’unda merdivenli yol olarak da kullanılmış. Acısıyla tatlısıyla birçok yaşama dair hikayelerin saklandığı sokaktan Galata’ya çıkarken bir anda dilimize Orhan Veli’nin şu dizeleri dolanıyor;

Süheyla’ya vurulmuşum diye?

Kim görmüş, ama kim,

Eleni’yi öptüğümü,

Yüksek kaldırımda, güpegündüz

Melahat’ı almışım da sonra

Alemdara gitmişim, öyle mi?

Onu sonra anlatırım, fakat

Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?

Güya bir de Galata’ya dadanmışız;

Kafaları çekip çekip

Orada alıyormuşuz soluğu,

Geç bunları, anam babam, geç,

Geç bunları bir kalem,

Bilirim ben yaptığımı.

Ya o, Mualla’yı sandala atıp,

Ruhumda hicranını söyletme hikayesi?

TEUTONIA;

Yüksekkaldırımlar’ın hemen orta yerinde yer alan geçmişi zengin anılarla dolu olan bir bina yükseliyor. Bu binayı sokağın darlığından, birçok binanın arasında sıkışıp kalmışlığından ancak dikkatli bakınca keşfediyoruz. Burası 1875 yılında İstanbul’da yaşayan Almanların sosyal ve kültürel etkinliklerini düzenledikleri kulüp binası. Aslında geçmişi 1847 yılına kadar uzanan dernek, İstanbul’da yaşayan Bohemyalı Alman cam tüccarları tarafından kurulmuş. İsmini ( TEUTONİA), Almanların ataları Teutonlardan alan yapı, 1898 yılında II. Wilhem’in ziyareti öncesinde kötü bir çevreyle sarılmış olan Yüksekkaldırımlar’ın Arnavut taşlarıyla döşenmesiyle şık bir sokağa dönüşmüş. 1944’tan 1954 yılına kadar kapısına zincir vurulan bina 1956 yılından bu yana başta Alman Lisesi öğrencilerinin de yararlandığı tiyatrodan konsere her türlü kültürel etkinliklerin yapıldığı kültür merkezi olarak devam ediyor.

Bu sefer Galata Kulesi’ne şöyle bakıp, Serdar-ı Ekrem’e doğru  ilerliyoruz. Galata Kulesi ve Serdar-ı Ekrem Sokak’taki Doğan Apartmanını yukarıdaki diğer gezi yazılarımızda bahsetmiştik. Bu sefer sadece geçip, Neve Şalom Sinagog’una doğru ilerliyoruz.

500. YIL VAKFI TÜRK MUSEVİLERİ MÜZESİ VE NEVE ŞALOM SİNAGOGU;

Milyon kere önünden geçsek de bir türlü içeriye giremediğimiz müzeye olan bütün merakımızı bugüne saklıyoruz. Birçok defa saldırıya uğrayan sinagoga sıkı kontrolden geçerek giriyoruz.

‘Barış Vahası’ anlamına gelen Neve Şalom, eski dönemlerde birçok yerde aynı anlamı taşıyan sinagoglardan biri. 1935 yılında Kenesset ve Zülfaris Sinagoglarının kapasiteleri, Galata ve Beyoğlu’nun artan Yahudi nüfusunun dini gereksinmelerini karşılayamadığından, burası özel izinle geçici ibadethane olarak kullanılmaya başlanıyor.

Aradan geçen yılların ardından sinagogun inşaatı 1949 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden yeni mezun olan Elio Ventura ve Bernard Motola tarafından projelendirilmiş ve yeniden yapılmış. Neve Şalom Sinagogu’nun açılışı 25 Mart 1951 Pazar sabahı düzenlenen bir merasimle gerçekleşir. O günlerde Büyük Hendek Caddesi’ne cephesi olmayan, dar bir geçitten giriş-çıkış yapılabilen Neve Şalom Sinagogu’nun bu caddeye cephesinin açılması ancak önündeki binanın 1960 yılında yıkılmasıyla tamamlanıyor.

Sinagog sadece ibadet edilen bir yer değil aynı zamanda Yahudi cemaatinin özel günlerinin ( eğlenceli günleri; düğünden, Bar- Mitzva / kederli günlerin; cenaze törenlerinin ) de yapıldığı bir ibadethane.

Sinagog’un içinde yer alan 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi’nde geçmişten günümüze tarihi belgeler ve fotoğraflarla oluşturulan kronolojik hikayelerin izinde ayrılan bölümleri dolaşıp çıkıyoruz.  

(Müze Pazartesi-Salı-Çarşamba-Perşembe

10:00 – 17:00

Cuma

10:00-13:00

Pazar

10:00-17:00

Müzeye son giriş saati kapanış saatinden yarım saat öncedir.

Müze, cumartesi Şabat günleri, milli ve dini bayramlarda kapalıdır.)

İçeride fazla kalamıyoruz, birkaç saat sonra gerçekleşecek düğün hazırlıklarına hummalı çalışmayla devam ediliyor. Fazla uzaklaşmadan yakınlarda yer alan Serdar-ı Ekrem Sokağı’na sapıyoruz.

SERDAR-I EKREM SOKAK;

Bir dönem seçkin Musevi ailelerin yaşadığı Galata köşelerinden birisi de Serdar-ı Ekrem Sokak. Aralarında Camondo, Aseo, Kastro, Braunstein gibi ünlü ailelerin yaşadığı Helbig Apartmanı’ndan Yüksekkaldırım’a kadar uzanan sokağının iki tarafına dizili cumbalı evler ve geriye kalan yaşamlardan izler, o zamanlardan geriye kalanlarla sürmeye devam ediyoruz….

KIRIM KİLİSESİ;

Kaynaklar geçmişte kilisenin yapılmadan önce burada küçük bir Rum mezarlığını gösterse de 1854 yılında İngilizlerin, Galata sırtlarında bir kilise yapmak niyetiyle dönemin padişahı Sultan Abdülmecid’den aldıkları izinle savaşta ölen askerlerinin anısına kiliseyi yapmaya başlarlar.

Kilisenin adına gelince, Kırım Savaşı’nda ölen askerlerin anısına adı Kırım Kilise’si olarak anılır. Kilisenin inşaatı yaklaşık on yıl sürüyor. 22 Ekim 1868’de ibadete açılıyor.

Dış ve iç cephesinde gotik izlerin sürüldüğü kilisenin vitrayları, vaiz kürsüsü, vaftiz teknesi, orgu dikkat çeken unsurlar arasında yer alıyor.

Kiliseye inerken ara sokaklarda yer alan cumbalı evler büyülüyor. Yol bizi biraz aşağılara sürüklüyor.

CAMONDO APARTMANI VE MERDİVENLERİ;

Nedense hep Camondo Merdivenleri olarak bildiğimiz ve her gelişimizde usanmadan önünde fotoğraf çektirdiğimiz merdivenlerin ve Camondo ailesinin hikayesine doğru uzanalım.

Camondolar, kökleri İspanya’nın Andaluz ( Endülüs) bölgesinden göçen Musevi ailelerine kadar uzanıyor. Camondo, ‘’Dünya Evi’’ anlamına geliyormuş. 18. Yüzyılda İstanbul’a gelip yerleşen aile bankerlikle uğraşmaya başlar. Dönemin padişahı Sultan Abdülaziz’den aldıkları özel izinle gayri menkul işine girişirler. Yurdun farklı yerlerinde mal mülk edinen aile Serdar- Ekrem Sokakta daha sonra kendi adlarıyla anılan Camondo Apartmanını satın alırlar.

Ailenin üyelerinden Avram Camondo, karlı çamurlu kış günlerinde Galata sırtlarındaki evinden Voyvoda Caddesi’ndeki bankasına rahat gidebilmek için günümüzde de ailenin adıyla anılan ve dünyanın sayılı ilginç merdivenleri arasında yer alan Camondo Merdivenleri’ni yaptırır. Geleneksel merdivenlerde pozlarımızı verip Bankalar Caddesi’ne (Voyvoda Caddesi) iniyoruz.

SALT GALATA;

Bankalar Caddesi’ndeki SALT Galata, Alexandre Vallauri tarafından 1892 ile 1999 yılları arasında Osmanlı Bankası’nın genel müdürlük binası olarak da kullanılan binayı tasarlanmış. Tasarlanan yapıda; sergi, program ve özel etkinlik alanlarıyla kapsamlı arşiv ve yayın koleksiyonlarını da bir araya getiriyor. SALT, araştırma, özgün içeriklerin geliştirilmesine olanak tanıyan, yerel ve bölgesel hafızaya da katkıda bulunuyor. Türkiye’nin ilk özel banka müzesi olan Osmanlı Bankası Müzesi’nin katlara yayılan dijital sunumlarıyla, bankanın 145 yıllık tarihini de ayrıntılarıyla ziyaretçilerine görselleştiriyor. Zamanı keyifle geçireceğimiz değişik mekanlardan biri. Gelmekten, dolaşmaktan müthiş keyif alıyoruz…

Günü güzel bir mekanda, birbirinden lezzetli yemeklerle Payidar’da noktalıyoruz.

PAYİDAR GALATA;

Mekansal tasarımına 1800’lerin sonunda başlanan, tarihin izlerini hala taşıyan binada, geçmişin mimari izlerinden alan Payidar, Galata’da 7 den 70’e her kesime hitap ediyor. Lezzetli menüsü ve etkinlikleriyle Galata semtine farklı bir soluk getiren mekanda, özel değişik lezzetteki adını ilk defa duyduğumuz yemekleri tadarak gezimizi tamamlıyoruz…

Exit mobile version