“İnsan ölüp gider, toprak olur eti kemiği,
Çökmek ve çürümek herkesin alınyazısı,
Ama okurlar var oldukça yazanlar yaşar, sonsuz.”
Mısır edebiyatından bir alıntı…
”Gitmekten bıkmayacağım yer neresi ?” diye sorsalar, hiç çekinmeden ”Mısır” derdim. Bir gün kendimi, üç gezgin bayanla havada buldum. Evet yanlış anlamadınız, bir sabah kalkan ilk uçakla Mısır’a doğru gidiyordum. Mistik atmosferinde farklı bir benlikle dönmek için…
Kahire Havalanı’na iner inmez bizi rehberimiz Doha karşılıyor. Şehir oldukça büyük ve ortadan geçen Nil’le ikiye ayrılıyor. Bir tarafa Kahire, diğerine Gizza deniliyor. Kahire; gücün ihtişamın, modernliğin simgesi olurken, Gizza ; tarihin, geçmişin, eski Mısır’ın simgesi.
Gökdelenlerin arasında süzülüp, geniş caddelerde ilerleyerek ilk soluğu Kahire Müzesi’nde alıyoruz. Müze büyük, ancak eserlerin çoğu British Museum’da olmasına rağmen yeterince ”Eski Mısır’ın izleri’‘ni taşıyor. Yalnız fotoğraf çekmek yasak! Belgelememek üzücü, gezmek ise güzel.
Müzede en ilgi çekici bölüm ”Mumyalar”ın olduğu oda. Bir anda mumyaların dirilişini düşledim tıpkı filmlerdeki gibi hepsi sadece düşten ibaret iyi ki gerçeğe dönüşmedi. Neyse mumyalara dönersek günümüze kadar vücut ayrıntıları belirgin şekilde korunarak gelmiş.
Müze oldukça büyük ve üç kattan oluşuyor. Kahire’ye gelince liste başına yazılmalı ve görmeden asla dönülmemeli!!! Müzeden çıkınca konaklayacağımız otele doğru gidiyoruz. Otelde dinlenme sonrası Kahire’nin kapalı çarşısı sayılan ünlü El Halil çarşısına geliyoruz. Biraz şehrin hikayesi, biraz alış verişle günü tamamlıyoruz.
İkinci güne daha dinlenmiş olarak başlıyoruz. Yeni rotamız Giza Piramitleri . Yapımı üzerine çok varsayım olan piramitlere yaklaştıkça ‘’ Piramitleri nasıl yapmışlar? ‘’ sorusu bir anda aklıma düşüyor. Uzaylılardan tutun, nicelerine her şey söylense de gerçek hikaye hala gizemini koruyor. Bir gerçek var ki o da önümüzde yükselen PİRAMİTLER. Biraz rehberden ve biraz okuduklarımız ışığında; Piramitler’in insan yapımı olduğunu ve yapımında binlerce işçinin çalıştığını artık biliyoruz.
O dönemlerde Antik Mısır’ı sülaleler yönetiyor. Her gelen sülale kendi piramidinin, yerini belirleyerek yaptırıyormuş. Piramitler aslında Firavunlar’ın mezarları. Eski Mısır’da ikinci yaşam inancı çok yaygın, eskiden gelen bir gelenek. Firavunlar rahat yaşasın, aynı saltanatı devam ettirsin diye piramitlere hizmetkarları ve değerli eşyaları da gömülüyormuş. Piramit ne kadar yüksek ve gösterişli olursa Firavun’un da aynı güce sahip olduğu inancı sürüyor.
Giza’da öne çıkan üç piramit dikkatimizi çekiyor. Bu üç piramitten sadece Keops (Khufu olarak da bilinir) Dünya’nın yedi harikasından biri ve aynı zamanda yedi harika onur ödülü de bulunuyor.
Yedi harikanın hala yaşayan tek kanıtı; öylesine ki, tarihçilerin veya ozanların onu harika olarak tanımlamasına hiç ihtiyacı yok. Görüntüsü, ölçüleri ve şekliyle inanılmaz güzellikte, görkemli dev bir yapıt. Büyük Piramit ya da Khufu-Keops Pramidi hala zamana karşı dimdik duruyor ve yok olmamak için direniyor. Yeri; Giza’da antik Memphis kentinde, bugünkü Mısır’ın başkenti Kahire’nin de bir parçası.
Giza Piramitleri’nin bir tanesinin içine girme şansımız oldu. Öyle merak ettiğimiz gibi değilmiş. Nemli karanlık ve daracık koridordan ilerledikten sonra karşımıza boş bir oda çıkıyor, başkada bir şey göremeden, geldiğimiz gibi geri çıkıyoruz. Girince içeride çok şey görmeyi düşlemeyin, hayal kırıklığı yaşarsınız.
Gelmek için uygun bir mevsim olmasa da çalışma koşullarımızdan dolayı haziranı seçtik. Hava çok sıcak ama kuru, susuzluğun dışında çok da rahatsızlık vermiyor. En güzel mevsim sanırım bahar, seçmek serbest ister son ister ilk…
PİRAMİTLERİN etrafında bedevilerin deve turlarını da kaçırmıyoruz. Yaklaşık on beş dakikalık turu sıkı pazarlık ederek gerçekleştiriyoruz. Burada bizdeki gibi her şeyi pazarlıkla almak ya da yapmak gerekiyor. Tutturan tutturana…
PİRAMİTLER’den sonra tozlu yollarda ilerleyerek Sakkara’ya geliyoruz. Arada küçük yerleşim yerleri, sokakta çocuk cıvıltıları bilindik günlük köy yaşamından sıyrılarak Sakkara Piramitleri’ne ulaşıyoruz. Tarihte ilk defa olmak üzere parlak bir kraliyet anıtı anlayışı ve bunun hayata geçirilmesi üzerine Sakkara’da piramitler yapılmaya başlıyor. Sakkara Piramit’i, Kahire’nin 24 kilometre güneybatısında yer alıyor. Mısır’ın en eski başkenti Memphis’te yaşayanların defnedildiği bölge olarak da biliniyor. MÖ 2500’de yaptırıldığı düşünülen bu piramit dünya üzerinde taştan yapılan ilk büyük anıt tasarımı olarak da kabul ediliyor. Basamaklı piramit olarak da bilinen bu yapı ünlü mimar İmhotep tarafından Kral Djoser adına yaptırılmış. Boyu 63,17 metredir. Kral Neterihet’in basamaklı piramidi.
Bugünlük Piramit turunu tamamladıktan sonra gece ”Nil turu”na hazırlanıyoruz. Nil kenarında bulunan gemide akşamımızı geçiriyoruz. Gemide Mısır’a özgü eğlencelerin, dans ve şovların yer aldığı gece gösterisin de birbirinden değişik Mısır mutfağına has yemekler de lezzetiyle eşlik ediyor. Geceye yöresel sanatçılar, Zenne ve Mısırlı dansöz renk katıyor. Zenne ‘nin gösterisi ve birbirinden lezzetli yemekler müthiş.
Eğlence, yemek, gece derken bir anda üçüncü güne başlıyoruz. Bugün rotamız ”Antik Mısır Adası”. Adaya motorla gidiliyor. Bizi orada başka bir rehber karşılıyor. Eski Mısır’ın bir dramatize edilmiş versiyonu aynı zamanda. Katılımcılarda ”Antik Mısır’da” dolaşma hissiyatı gelişiyor. Her şey o döneme uygun hazırlanmış.
Geçirilen yarım günün ardından Nil’de öğle yemeği molası veriyoruz. Yemek sonrası Kahire mezarlığına doğru yol alıyoruz.
Buranın mezarları oldukça ilginç tıpkı ev gibi. Bir dönem eski Mısırlı soylu ailelerin ebedi istihakı olmasına rağmen Nasır döneminde, sanırım 70′ lerde fakir halkın barınması için izin çıkıyor. Yarım inşaat alanı şeklinde bir görünüme sahip mezar evler farklı bir yaşam alanı oluşturuyor.
Günün diğer programını gerçekleştirmek için Kahire’nin en büyük camisine doğru ilerliyoruz. El-Ezher Camisi, Fatımi Kahire’sindeki ilk cami ve ilk dini bilimler okulu. Fatımi halife el-Muiz tarafından yaptırılmış. İbadete 972’de açılan cami, 989 yılında okul statüsü kazanmış ve Fatımiler’in içinde bulunduğu İsmaili Şii ilahiyatına göre eğitim vermeye başlamış. Caminin yanına, öğrencilerin kalacağı bir de bina yapılmış.
Osmanlılar’ın hakimiyetinden sonra Memluk Medreseleri’nin düşüşe geçmesinin ardından, El-Ezher, Müslüman dünyasının en önemli merkezlerinden biri haline gelmiş. El-Ezher Camisi, pek çok genişletme ve restorasyon çalışması geçirmiş. Bugün bu aşamaların neredeyse tümü görülebiliyor. Orijinal cami şimdikinden çok daha küçük. Yapıldığında avlunun üç tarafında, Korint sütun başlıklı İslam öncesi kolonlarla taşınılan revaklar yer alıyorken, 1130’larda dördüncü yönde bir de kubbe eklenmiş. İbadet alanı ile kıble duvarının iki köşesinde yer alan orijinal kubbeler ise bugün yok.
Akşam Mısırlı bir aileye misafir oluyoruz. Kahire sokaklarında at turu, nargile sefası yapıyoruz. Kısa süreli kaynaşma sonrası ertesi gün yapacağımız Sharm el Sheikh turu için hazırlık yapıyoruz. Bir macera biterken yenisi başlayacak.
Kahire’ye veda ederek, Mısır turumuzun ikinci durağı Sharm el Sheikh’e doğru yol alıyoruz.