Gezgin Ruhu

Ege’nin Köyleri- Birgi

Ödemiş’ten Bozdag’ın eteklerine doğru yükseliyoruz. Yol bizi Birgi’ye götürüyor.

Bozdag’ın eteklerine kurulu asırlık ağaçların arasında kalmış bir mücevher olarak nitelendirdiğimiz Birgi, İzmir’in Ödemiş İlçesine bağlı küçük bir belde. İzmir’e 120km, Ödemiş’e de 9 km uzaklıkta yer alıyor. Günün her saati Ödemiş, Birgi arasında gidip gelen minibüslerle de kolayca ulaşımı sağlanıyor.

Bugün gözlerden uzak sakin bir yaşam sürdüren beldenin geçmişi M.Ö 700 yılına kadar uzanıyor. Adı antik dönemde türlü mitolojik hikayelere karışan Bozdag’ın eteklerine yayılan, ününü de Homeros’un İlyada Destan’ında bahsettiği Asya Çayırlar’ından alan Birgi, Frig, Lidya, Pers, Bergama krallıkları, Roma ve Bizans İmparatorluğu ve Aydınoğlu Beyliği’nin hakimiyetine girmiş. Aydınoğulları’nın ikinci beyi Gazi Umur Bey’in de Birgi üzerinde büyük etkileri olmuş.

1426 yılından sonra Osmanlı egemenliğine giren Birgi, adını kale ve sur anlamına gelen “Pyrgion” kelimesinden almış. Şehrin antik dönemdeki adı Dioshieron, yani Zeus’un kutsal yeri, Ortaçağ’da ise Hristiyanlar tarafından kutsal kabul edilerek Christopolis olarak anılmış, yani ‘’İsa’nın Şehri’’ olmuş. Türkler’in himayesine  geçince de Aydınoğlu Mehmet Bey, 1308 yılında kurduğu Aydınoğlu Beyliği’nin adını Birgi olarak değiştirerek burayı da başkent ilan etmiş.

Birgi’de;

Eski mimarisini koruyan taş evleri,  taşlı yolları,  şirin meydanları, Aydınoğlu Mehmet Bey Camii, İmam-ı Birgi Medresesi, Gazi Umur Bey Anıtı ve Sultan Şah Türbesi gezilecek yerlerden.  Küçük bir yerleşim olduğundan her yere yürüyerek  rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz.

Birgi’den Geriye Kalanlar;

Aracımızdan inince taşlı yolda yürüyoruz. Mimarisini koruyan ender yerlerden birisi, Ege’nin Köyleri’ne yaptığımız gezimizde en çok görmek istediğim yer de burasıydı.

Listenin başında Osmanlı döneminden kalan yapıların içinde en çarpıcısı olanı Çakırağa Konağı var. Konak 1761 yılında yörenin toprak sahiplerinden ve deri tüccarı Şerif Ali Ağa tarafından yaptırılmış. Dantel gibi özenle işlenmiş görünümüyle 3 katlı ve 14 odalı konak, 1975 yılına kadar ev olarak kullanılmış.

Şimdi ise ziyaretçilerin uğrak yeri haline gelen konağın her katında karşılıklı iki tane köşk odası bulunuyor. Zemin katı geleneksel tarzda taş örme, diğer katlar tamamen ahşaptan yapılmış. Bu görünümüyle oldukça etkileyici bir konak. Bu yapıda en çok dikkatimizi çeken Şerif Ali Ağa’nın İzmirli ve İstanbullu olan eşleri için yaptırmış olduğu karşılıklı odaları. Bu odaları özel kılan şey de, dönemin ulaşım şartları zor olduğu için eşlerinin memleket özlemi çekmemeleri için odaların duvarlarına İstanbul ve İzmir manzarası yaptırmış olması. Ayrıca konağın tavanlarında Ege Bölgesi’nde yetişen sebze ve meyvelerin tasvirleri de unutulmamış.  Bence köyün en etkileyicisi yapısı bu konak, kesinlikle görmelisiniz.

Konaktan çıkınca Aydınoğlu Mehmet Bey Camii’ne doğru ilerliyoruz. Caminin önünde yerelin el emeği göz nuru ürünlerinin sergilediği tezgahların önünde biraz sohbet birazda köyün lezzetlerinden birer birer tadıyoruz. Özellikle karadut şerbeti müthiş bir lezzet. Bu sıcak havada buz parçalarının üstüne dökülen şerbetin serinliği bir süre bizi rahatlatıyor. Köyde yetişen otlar, el emeği ürünler de ayrı bir güzellikte. 1300’lerden beri hala ayakta olan camiye doğru ilerliyoruz.

Aydınoğlu Mehmet Bey Camii, Ege’nin en eski camilerinden hatta Ulu Camii olarak da biliniyor.  Cami 1312 yılında Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından yaptırılmış. Çinilerle kaplı minaresi ve köyün en canlı meydanında bulunmasından dolayı ziyaretçilerin ilk uğrak yeri burası oluyor.  Caminin hemen yanında yer alan Aydınoğulları Türbesi altıgen şeklinde yapılmış. Mehmet Bey’in 1334 yılında ölümünün ardından yaptırılan türbede kendisi, oğulları Gazi Umur Bey, İsa Bey ve Bahadır Bey’in tabutları bulunuyor. Mehmet Bey’in vefatından sonra devletin başına oğlu Gazi Umur Bey geçmiş. Büyük kahramanlarıyla tarihe adını yazdırmış.  Umur Bey İzmir’de ilk Türk donanmasını kurmuş ve katıldığı deniz savaşlarında Haçlı, Venedik ve Ceneviz donanmalarına karşıda oldukça büyük zaferler elde etmiş. İzmir’de Haçlılara karşı verdiği bir savaşta okla vurularak şehit edilen Gazi Umur Bey’in aynı meydanda heykeli de bulunuyor. Yine aynı meydanda yer alan Sultan Şah Türbesi Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından, kız kardeşi Hanzade Hatun’un ölümü üzerine 1310 yılında yaptırılmış. Hanzade Hatun zamanında Sultan Şah olarak anıldığı için aslında bu türbeye de ismi verilmiş.

Caminin hemen arkasında yer alan Derviş Ağa Medresesi’ne doğru ilerliyoruz. Medrese, Derviş Ağa tarafından 1657 yılında yaptırılmış. Darülhadis, Çukur Medrese olarak da bilinen yapı, L planlı olup, medrese hücrelerinden beşi batı kanadında ikisi de güney kanadında bulunuyor. Ayrıca medresenin güneybatı köşesinde de dershaneye yer verilmiş.

Kesme Kayrak taşı, mermer, tuğla ve moloz taştan yapılan medrese hücrelerinin üzerleri küçük kubbelerle, dershanenin üzeri de merkezi bir kubbe ile örtülmüş. Hücrelerin günümüze gelen kalıntılarından anlaşıldığına göre içlerinde niş ve ocaklar bulunduğu, avluya ve dışa birer pencere ile açılmış.

Grup arkadaşlarımla avlusunda toplanıyoruz. Hepimiz heyecanlıyız. Yöreye özel Efe oyununu öğrenip hepimiz oynuyoruz. Bizim için oldukça değişik ve güzel bir deneyim oluyor.

Ardında güzel anılarla Birgi’den ayrılıyoruz.

Exit mobile version