Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman,
beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan
ağırlığının altında her şey silinmiş gibi,
bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü;
tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar
onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!
Ama bu derin karanlık örtü sana çok lâyık;
lâyık bu örtünüş sana, ey zulümlér sâhası!
Tevfik Fikret’in SİS şiiri daha uzar gider dizelerce…
Önce ‘’Lüsyen’i okuduk. Sonra merak sardı içimizi, düştük yollara.
Aşıyan’daydık dün!
Konu tarih, edebiyat olunca hızla çekti bizleri…
Bir dönemin ünlü edebiyatçısı ve yeni öğrendiğimiz ressam kimliğiyle Tevfik Fikret’in hayatına dair izlerin peşi sıra sürüklendik. Biz her ne kadar edebi kimliğiyle tanısak da şairi o, aynı zamanda bir ressam. Evinin duvarlarını süsleyen tabloların çoğu onun imzasını taşıyor. Resimlerde renkleri, şiirlerde duyguları buluşturan Fikret, şimdilerde müze olan evinin de mimarı aynı zamanda.
Tıpkı Yahya Beyatlı gibi;
‘’Sana dün bir tepeden baktım, aziz İstanbul ‘’ dercesine, dik yokuşu tırmanıyoruz. Şahane bir manzaraya karşı 1900’lerden kalma yaşam alanına giriş yapıyoruz.
Girişte hemen görevli karşılıyor, gezerken uyulması gereken kuralları hızlıca anlatıyor. Müze ücretsiz geziliyor.
İçeri girince bir zamanlar Fikret’in dizilerine düşen sis, girişte duvarda tablo olarak karşılıyor. İstanbul’un sisli bir günü belli ki ilham olmuş şaire, dizelere sığmayarak akmış, sisli tabloya bürünüvermiş. Hemen yanında şairin balmumu heykeli karşılıyor, gelenleri. Balmumu heykeli, Fikret’in sıkı dostu olan Mihri Müşfik Hanımın, Fikret’in ölümünün gerçekleştiği anda aldığı yüz maskından esinlenerek yapılmış.
Yavaş yavaş evde dolaşmaya başlıyoruz. Bir zamanlar Fikret’in yakın dostu olan Abdülhak Hamit’e dair eşyalar karşımıza çıkıyor. Bir anda Lüsyen’in sayfalarında dolaşıyor, zihinlerimiz… Bizi buraya kadar sürükleyen de Lüsyen’in hayatı. Okudukça merakımız artmıştı.
Evde Abdülhak Hamit’in dışında bir de ünlü kadın şair Nigar Hanım’a ait eşyalar yer alıyor. Her ne kadar bir odayla sınırlı olsa da içimizde bir merak da Nigar Hanıma gelişiyor. İlgisi olana Nazan Bekiroğlu’nun kaleminden ‘’Şair Nigar Hanım’’ı buraya dip not olarak bırakıp, müzede dolaşmaya devam ediyoruz.
Üst kata çıkıyoruz. En çok da Fikret’in yatak odasını merak ediyoruz. Merakımız odadakilere değil, pencereyi açtığımızda göreceğimiz güzelliğe, içimize çekeceğimiz havaya!
Dillere destan güzellikte İstanbul manzarasını belleğimize kaydederek pencereyi kapatıyoruz. Evin alt katını mutfak kısmını dolaşıyoruz. Her köşesini ayrı incelikte tasarlayan şair, evinin hemen dibinde uyuyor.
1940’larda eşinin izniyle önce belediyeye satılan, birçok şairin, yazarın anılarıyla bezenen ev, bugün keyifle dolaştığımız müzeye dönüşüyor.
Yolunuz buralara düşerse, uğramadan geçmeyin…