Sürekli kulağımıza fısıldanan şu sözlerle başlayıp;

 ‘’ Doğukaradeniz’i görmeden Karadeniz’i gezmiş saymayız.’’

‘’Aaa, daha Karadeniz’e gitmediniz mi?’’

‘’ Karadeniz’i, muhakkak gezmelisiniz!’’

‘’ Yeşilin bin bir çeşidi Karadeniz’de!’’

diye devam eden cümlelerle Karadeniz’e uzanıyoruz. Yapacağımız turumuzun adını da ‘’Yeşil Karadeniz’’ koyuyoruz. Yeşil Karadeniz’de  ilk durağımızda Trabzon oluyor.

Muhteşem manzarası, köklü tarihi, kendine has kültürüyle güzel şehir Trabzon. Doğu Karadeniz’de tam buradan başlıyor. Burada gezilecek, görülecek o kadar çok yer var ki,  listenin hepsine zamanımız yetmese de bize göre  çoğu yeri gezip, gördük   diyebiliriz.

Trabzon, tarih boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Karadeniz ile  Zigana Dağları arasında uzanan bu güzel şehir tarihi manastırları, konakları, camileri ve müzeleri ile tam bir kültür mozaiği. Bizde gezimize önce tarihi yerlerden başlıyoruz.

  1. Ayasofya Müzesi

Şehrin merkezinde yer alan yapı, İstanbul Ayasofyası, İznik Ayasofyası’ndan sonra Türkiye’deki 3. Ayasofya sayılıyor. 1250-1260 yılları arasında, Trabzon İmparatorluğu’nun Komnenos Ailesinden Kral I. Manuel tarafından kilise olarak yaptırılan yapı,  daha sonraki yıllarda hastane ve cami olarak kullanılmış. Günümüzde restorasyon çalışmaları sonucunda  müze olarak hizmet veriyor.

  • Meşhur Telkari, Hasır, Kazaziye Takıları

Trabzon’da kuyumculuk oldukça gelişmiş bir sanat. Yüzükten  kolyeye, bilezikten, küpeye zengin çeşitleri ve değişik teknikleriyle altun gümüş işçiliği oldukça ön planda.  Sayısız ürünün altın ve gümüşle işlendiği telkari, hasır ve kazaziye el sanatlarıyla oldukça adını duyurmuş.  Bizim ilgimizi özellikle kazaziye çekiyor. Hemen Ayasofya Müze’sinin yanında yer alan birkaç mağazadan birine giriyoruz. Kazaziye tekniğiyle yapılmış birbirinden zengin takılardan hangisini alacağımıza önce şaşırıp sonra karar veriyoruz. Birkaç kolye küpe takımıyla yolumuza devam ediyoruz. Bu arada Trabzon hasırı da oldukça meşhur. Hanımların bileklerinde oldukça fazla göreceksiniz.

  • Atatürk Köşkü

Köşk Trabzon’a hakim Soğuksu sırtlarında, çam ormanları içinde yer alıyor. Kostantin Kabayanidis tarafından 1890 yılında yazlık olarak yaptırılmış. Avrupa ve Batı Rönesans mimarisinin etkilerini taşıyan köşkün dış cephesi taş ile kaplanırken, iç cephesinde Bağdadî tekniği kullanılmış. Yerler de fayanslarla döşenmiş.

Atatürk, 15-17 Eylül 1924 tarihlerinde Trabzon’a geldiğinde burada kalmış ve burayı çok sevmiş. Hatta etrafındaki ağaçlarda daha sonra Atatürk’ün isteği üzerine dikilmiş. Şimdi Müze olarak düzenlenen bu köşk, şehre hakim bir noktada, yeşillikler içinde yer alıyor. Köşk haftanın her günü gezilebiliyor.

  • Sümela Manastırı

Sümela ya da Meryem Ana olarak bilinen manastır Trabzon’un Maçka İlçesinin Altındere Köyü’nde, vadiye hakim olan Karadağ’ın eteklerinde sarp bir kayalık üzerinde, insanı şaşkına düşüren bir mimarisiyle dimdik ayakta duruyor.

“Bu kadar yükseğe nasıl yapmışlar? “ sorusuna bir türlü cevap bulamasak da uzaktan da olsa hoş görünen manastıra, ya yüzlerce basamağı katederek ya da beş dakikada bir kalkan minibüslerle ulaşabiliyorsunuz.

Vadiden yaklaşık 300 metre yükseklikte yer alan yapı, konumu itibariyle o dönemdeki manastırların ormanlarda, mağara ve su kenarlarına kurulma geleneğini sürdürmüş.

Meryem Ana adına kurulan manastırın “Sümela” adını “siyah” anlamına gelen “melas” sözcüğünden aldığı söyleniyor. Bu ismin manastırın kurulduğu koyu renkli Karadağlar’ dan geldiği düşünülüyor.

Manastırda uzun süreden beri devam eden restorasyon çalışmalarından dolayı  içeriye giremesek de uzaktan bakmakla yetiniyoruz. Etrafı ağaçlarla çevrili çok güzel bir manzaraya sahip. İçeriye giremedim diye üzülürken etrafının güzelliğinden bir nebze olsa da rahatlıyor, keyifle yolculuğa devam ediyoruz.

  • Uzungöl

Üzerine çok şey söylense de farklı açılardan baktığımızda, evet biz burayı çok sevdik. Ah, o etrafındaki gelişi güzel yapılaşmalarda olmasa çok güzel olacakmış!..

Uzungöl, heyelan sonucu dere yatağının  kapanmasından oluşmuş. Sık ormanları ve doğal güzelliğiyle turistler açısından oldukça çekici bir yer. Bizim gibi doğa severler için burada yürüyüş yapmak,  bisiklete binmek, kıyısında yer alan kafeler de aylaklık yapmak bile oldukça keyifli.

  • Yaylalar

Tarihiyle olduğu kadar doğasıyla da ünlü bir şehir olan  Trabzon,  birbirinden güzel yaylalarıyla  bizim aklımızı başımızdan alıyor.  Özellikle  Lapazan , Garester, Haldizen , Şerah Köyü, Şekersu Yaylası bunlardan bir kaçı olsa da biz gezimizde Garester’e ( karester) çıkabildik. Diğerlerini de bir sonraki gelişimize sakladık.

Uzungöl’e hakim bir tepede yer alan yaylaya, Uzungöl’den kalkan minibüslerle çıkılıyor. Yolu oldukça dar ve virajlı olsa da nefis Uzungöl manzarası eşliğinde yavaş yavaş yükseliyoruz. Her ne kadar çıkınca içimiz dışımıza karışsa da manzaranın büyüsüne kapılıp kendimizi bir yayla evine atıyoruz. Bizi karşılayan ev sahibinin   yeni demlenmiş çayı  yanında ayrıca yayladan beslenen ineğin sütü, ayranıyla bir nefeslik molayı oldukça hak etmiş oluyoruz. Havası, suyu, manzarası kısaca her şeyiyle bambaşka…

  • Hamsiköy’de Sütlaç

Trabzon’un Maçka ilçesinde yer alan Hamsiköy ismini sütlaçlarıyla duyurmuş. ‘’Nedir bu sütlacın özelliği?’’ diyerek çıktık yola ve nefis bir tatla karşılaşmış olduk. Tek kelimeyle nefis!!

Burada sütlaç yiyebileceğiniz pek çok yer var ama özellikle Osman Usta’nın yerini şidetle tavsiye ediyoruz.

Sütlacın bu kadar lezzetli olmasının sırrı;  bu yörede otlayan ineklerin sütünün bol yağlı olması ve çok uzun süre pişirilmesinde saklıymış. Üzerine bolca fındıkla lezzet cennetine düşmüş oluyoruz. Burada ayrıca yemek olarak kurufasulyeyi de denemenizi öneriyoruz.

  • Zigana Geçidi

 Geçit, 2 kilometreye yaklaşan uzunluğu ile içinden geçerken bitmek bilmeyen bir tünelmiş gibi geliyor insana.  Zigana Geçidi yapılmadan önce dağın  üzerinden dolaşarak gidiliyormiş. Trabzon ve Gümüşhane’yi birbirine bağlayan  yolun o dönemlerinde geçişler bayağı tehlikeli olduğundan   dağın altından tünel yapılmasına karar verilmiş.  

Yurdumuzdaki   en enteresan geçit olma özelliğini koruyan Zigana,  bir tarafında kar yağarken diğer tarafında güneşli bir  havayla karşılaya biliyor bizleri.

. Akçaabat Köftesi ve Laz Böreği

Akçaabat köftesi adını, Trabzon’un Akçaabat ilçesinden, tadını da kıyma ve Trabzon ekmeğinden alan nefis bir yemek. Trabzon gezimizin finalini de Nihat Usta’nın yerinde Akçaabat Köftesi ve yanında Laz böreğiyle tamamlıyoruz. Buraya kadar gelmişken bu lezzetlerden tatmadan dönmek olmazdı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz