Bayramda Kos’a Bi Uğradık

775
1

Üç yıldır “hadi biraz komşuya gidelim” diyor, yola çıkıp, bize yakın adaları sırasıyla dolaşıyoruz. Malum Ege’de ada çok. Bazen bir çıkışta iki üç tanesini de ziyaret ettiğimiz oluyor.  Yıllarca süren  Kaş tutkumuzdan sonra iyi geliyor. Bu bayram da öyle yapalım dedik. ‘’Bodrum’dan Kos’a geçelim, sonra başka adalara doğru yol alırız.’’ diyerek yola çıktık.

 

En hızlı feribottan aldığımız biletle yolculuğumuza biraz gecikmeli başlıyoruz.  45 dakika gecikmeyle kalkan feribotumuz  söylenildiği gibi 20 dakikada adaya varıyor. Meğerse asıl macera burada başlıyormuş. Aynı anda  kalkan  dört  feribotun peş peşe adaya varışı dakika farkıyla da olsa aynı zamana denk gelince, önümüzde uzayıp giden ve bir türlü hareketlenmeyen bir sıraya dönüşüyor.

Tek bir pasaport görevlisi, yüzlerce  bekleyen yolcu. Manzarayı siz düşünün yani. Neyse birinci grubu halledip, ikinci grubu alına kadar yaklaşık bir saat geçiyor. Biraz denizi, biraz geleni gideni seyrederek görevliye yaklaşıyoruz. Bu yakınlaşma bir buçuk saatlik bir süreye yayıldığını pasaportumuzu görevliye uzattığımızda anlıyoruz.

 

 

Hava sıcak millet gergin. Bizim memleketin insanlarından bazı uyanıklar onarlı, beşerli aradan sıvışıp bir şekilde öne yerleşiyor. Milim hareket ederken onları bir anda kontrolde görünce, etrafta gergin bir hava esiyor.  Olmaz böyle bişey! Uyanıklığında bu kadarı diyerek haykıracakken,  İtalyan iki aile  isyan bayrağını çekip, doğru polise dertlerini anlatmaya çalışıyorlar. Çözüm yok tabi. Geçen geçiyor ama bundan sonra  kaynama da olmuyor. Olan da yine en sonda yani bizlere oluyor. Bekle babam bekle geçersin.

Hava sıcaklığı yükselince bekleyenlerinde öfkesi daha da yükseliyor. Tahamülün bittiği zaman. Bir başka görevli gelince pasaport kontrolü iki kişiye çıkıyor. Buna da şükür diyoruz. Gıdım gıdım da ilerliyoruz. Yaklaştıkça arkamızda bir başka feribotun içinde yolcusuyla bekletildiğini görünce kendimizi şanslı mı sayalım, şansız mı bilemeden iki buçuk saatin ardından adaya ayak basıyoruz. Oh, şükür!

Sonra biraz Patmos’a uzanıp, rahatlıyoruz. Tabi ki beş altı günlük rahatlığın ardından tekrar Kos’tan çıkış yapmamız gerekiyor. Aynı süreci tekrar yaşamak biraz yorucu oluyor. Hazır  tatilini yapmış, rahatlamış biraz da olsa dinlenmiş bir halin üzerine; ‘’bu da olmaz ki kardeşim.’’ diyesim var. Ama bal gibi de oluyor. Oldu da!

Elimizdeki dönüş biletlerini gösterip, birde üstüne 3Euro vererek yeni bilet çıktısı alıyoruz. Çünkü geçişimize izin verilmiyor. İlk darbeyi daha burada yiyoruz. Sonra o uzun sıraya girip, milim milim ilerlemek de biraz yoruyor. Neyse gelişe göre dönüş biraz daha kısa sürüyor. Yine saatlere uzanan serüven ama öncekine göre biraz daha kısa sürede  tamamlanıyor.

Şöyle geriye bakıp düşünüyorum da daha önce de bayramda geldik. Bu kadar yoğun ve kalabalık değildi. Olsa da hızlı ilerlemiştik. Değişen neydi? Bìraz  düşününce sanırım sorunu buluyorum. Yakın dönemde peş peşe gerçekleşen depremler iskeleye zarar vermiş. Mecburen başka iskelede konteynerlerde çözüm üretmeye çalışıyorlar. Aynı anda bir çok feribot yanaşınca birde  eleman azlığı, yetişemiyorlar tabi! 

İnsanların öfkesinden hımır hımır söylenmeleri, çalışma sistemlerinden dem vurup, ekonomilerini küçümsemelerine kadar yol uzanıyor.

Bizim gibi olmalarını, canla başla çalışmalarını istiyoruz da ama bir gerçeği maalesef göremiyoruz. Tamam ekonomik anlamda çökmüş olabilirler ama çalışma koşullarına göre bizden daha rahatlar. Bize göre tembel diye nitelesek de kişi haklarını sonuna kadar kullanıyorlar. Kısaca rahatlar yani. Bizim gibi kendilerini yıpratmıyorlar, sistem bu kardeşim ister gel, ister gelme! Diye gösteriyor. Biz ne yapıyoruz, hem söylenip, hem de gidiyoruz. Yine gideceğimiz gibi…

Sonuç; bayramlarda adaya gitmek pek akıllı işi değil. Özellikle Kos’a…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz